Bu bir lise özlemi yazısıdır. ANAN ZAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA xD
Sakin, bu yazıda liseliler yok, zaman çabuk geçiyor, onu hatırladım sadece.
Daha dün lisedeydik, sırayla sınıflarımıza giriyorduk. Kazandığımız sınıf futbol maçı sonrasında sevinçten kalorifer kırıyorduk, tüm koridorun su dolmasına gülüyorduk. Pencere kırıyorduk, kapıları yerinden çıkarıyorduk. Yeri geliyor dolap kapaklarımızı söküp onlarla tetris oynuyorduk. 19 Mayıs gösterileri için stada giderken belediye otobüsünde halay çekiyorduk, staddaki kro kardeşlerin tişörtlerindeki yazılara gülüyorduk, bi "strong sexy" tişörtlü kromuz vardı, hala anılarımızda.. :D
Her yazılıda oturma planı yapıyordık, birlik beraberlik hat safaya ulaşıyordu . İmece geleneğimizi her yazılıda yaşatmaya çalışıyorduk. Diğer sınıflardan bulduğumuz soruların cevaplarını yazıp, fotokopi makinasında küçültüp tüm sınıfın kopya kaynağını yaratıyorduk. Hatta dersini dinlemediğimiz fizik hocamız, bizi şakalamak için tübitak sorularını yazılıda soruyordu, ilk sınav sonrası şaşkınlıktan tüm sınıfın kızlarının gözünde bir damla yaş görüyordum( laşsjkdfşdkfşalskdf bu çok komikti ya:D). Hep ikinci sınavdan 100 alıyorduk, hoca da sözlü notumuza 2 tane 100 veriyordu. Sona yaklaşırken sınıfça test seanslarımız başlıyordu, her hocadan test çözmek için izin almaya çalışıyorduk. Sonrasında test çözen kesimin yanında arkada takılan batakçı team iş başına geçiyordu. Yeri geliyor Serdar Ortaç la öss bizi neden yoruyorsun deyip , Demet Akalın'la Güvender Soru Bankası'nda üç beş tur atıyorduk.
Yazları 92837993. geleneksel buluşmaları gerçekleştiriyor, kamplara gidiyorduk. Kampta çoğu yemeği yiyemiyor, aç kalıyorduk. Sabahları direk reçeli yiyerek glikoz ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyorduk. Patlıcan görmekten bay gelmişti, isyanlardaydık. Tek iyi yanı, zayıflamıştık, daha da zayıflamıştık. Akşamları pop müzikte istemesek de tavan yapıyorduk, eller havaya mode on ov yea. Denizdeki kandırılışım.. Nese bunu geçelim bence :D. Kaldığımız odayı temizliyorduk bide, aldığımız domestoslarla kendi temizlik standartlarımıza getiriyorduk odayı. Uyumak için odamıza geldiğimizde sivrisinek savaşları başlıyordu, ellerimizde terliklerle tavanda sivrisineklerden oluşan şaheser tablolar yaratıyorduk. Sivrilere karşı mücadelemizde o kadar çok Off sıkıyorduk ki cilt kanserinden gidebilirdik. Oda Raidden başka bir şey kokmaz oluyordu, uyumadan önce kafayı bulmuş oluyorduk. Sabahın köründe kalkıyorlardı, beni uyandırmaya çalışıyorlardı. Telefonum yanı başımdayken ben horul horul uyuyordum ama odadaki herkes alarmıma lanet ediyordu( hoho ne uğraşırdınız lan beni kaldırmak için şaskdf:D:D ). Kahvaltı için önce sıraya girer gibi yapıyor, sonra tanıdık bulup hep kaynak yapıyorduk. Sonra ver elini deniz, güneş, kum..
Kışın kar yağmasıyla gelen sevincimizle kar topu savaşı yapıyorduk. Kardan heryerimiz ıslanıyordu; tüm eldivenler, bereler, atkılar ve montlar kendisine kalorifer üstünde yer bulmaya çalışıyordu. Okulumuzun arka tarafında Öğretmen Evi'ne doğru giderken eğimli bir bölge vardı, poşetlerle ordan kaydığımızda görülürdü. Kaloriferler çalışmayınca tatil oldu deyip okulu kapatıyorduk. Bi keresinde kaloriferhaneyi bozma girişimlerimiz olmadı da değil. Becerememiştik ama olsun, en azından şansımızı deniyorduk her seferinde. Gerçi kalorifer bozulmasa bile yine de okuldan gitmek için sebep buluyorduk. Okulun çıkışındaki güvenlikçi abinin bizi durdurma girişimleri de hep başarısızlıkla sonuçlanıyordu.
Those were the days.. Daha dün yaşamıştık bunları. Dün lisenin ilk günüydü. Dün lisenin son günüydü.
Dün çok çabuk geçti; ama 'dün' çok güzeldi.
O değil de spoiler olucak, sürekli dün deyince çok saçma bi kelimeymiş gibi geldi dün. Neden dün demişler ki ?
Spoiler bitti.
Dün de ..
Shimatta dediğin her an.. O değil ben hala arkadaki resime karar veremedim öle saçma saçma duruyo. Bi ilham geleydi, iyiydi..
26 Eylül 2011 Pazartesi
7 Ağustos 2011 Pazar
İkiyüzonbir !!!!2!!!!1!!!!1!!!!ikibirbir!!211!!
02: 46
Sunuma 7 saat 14 dakika kalmış ve hala ezberleyememiş durumdayım, sunumda tam hazır değil daha.Henüz uyumadım, sabahleyin erken kalkıp okulda sunumu tamamlamam gerekiyor. Neden peki evde hazırlayamıyorsun? Evdeki internet cortlamış olmakla beraber power point 2010 um yok, evdeki 03 model power point sunumun tüm ayarlarıyla oynuyor da ondan. O değil internetim niye gitti şimdi yani, hayır daha fizik ödevi yapıcam. Yani boş işlerle uğraşmıycam, vatana millete hayırlı işler yapıcam. İnternetim neden CORTLADI? Nese sakinim, aslında değilim ama yapıcak bişi yok, bari sunumu ezberleyeyim.
05:00
İnternetim hala gelmedi, biraz ezberledim gibi ama sunumu. Hala hazır hissetmiyorum kendimi ama. Nese artık az da olsa uyusam iyi olucak düşüncesiyle bilgisayarı kapatıyorum.
08:00
Annem çağırıyo. "Hadi kalk annecim", acıyarak çağırıyor ama gözlerinden belli. Ona kalsa akşama kadar uyandırmıycak ama durumu biliyor tabi. Nese gözlerim yanarak kalkıyorum. Zaten ondan önceki gün de 4 saat falan uyumuşum, bu da göz yani bi şekilde o da kendisini ifade edicek. Güç bela kalkıp okula go go.. Pöeğf -_-'
09:00
Neyseki 15 dk da hazırlanıp okulda erken gidebildim, sunumu tamamlarsam bi kez de olsa power point le yapabilirim belki sunumumu düşüncesi var. 9:32 civarıyla sunumu tamamlamış durumdayım, son bir kez daha sunumla deneyeyim diyorum. Deneme 1 bitiyor amma velakin arkadaşlarım son beraber bir sunum yapalım gel buraya diyorlar. Kimyaya doğru yol alırken uykudan ziyade cin gibi gözlerim açık durumdayım, deli gibi yanıyor ama gözlerim. Nese dayan şampiyon, yes you can? Yemezler bu sözleri, kandıramıyorum pek kendimi.
10:30-11:30
Tahminlerime göre bu saat aralığında yaptık sunumu, yapmaz olaydık. Çok deli heyecan yaptım, kendimde değilim orası ayrı zaten. Sunuma başladım, böyle bi ter bastı, kalp atışım hızlandı, bi yerde ne söyleyeceğimi hatırlayamadım (WTF!). Öle kaldım yaa, dondum resmen beynim durdu.Hocaya sordum "hocam Also dediğim yerden bi daha başlasam?", başladım ama lanet yine aynı yerde kaldım FUUUUU!!!!! "Hocam yapamıycam..", gelen cevap" İstediğin yerden başlayabilirsin sorun yok..", ardından gelen espriler şakalar komiklikler " Film çekiyoruz gibi oldu başla durdur devam(haha hehe lol löl..). Sunumun geri kalanında nası bi free stayla yaptım anlatamam. Bi şekilde bitti sunum ama ben daha beter bittim. Rengim atmış zaten bir arkadaşımın gözlemlerine göre. Onu geçtim kendime hiç yakıştıramadım bu sunumu, yani tamam kendimi hazır hissetmiyodum ama o kadar saat çalıştım hani, ne biliym kendime aşırı sinirlendim. Nasıl unuturum ya, o değil kafam durdu orda, cidden o durma olayını yaşadım, hiç güzel bi durum değilmiş. Nese geçti gitti.Geçti. Yani esas kelime 'geçti' evet. Önümüzdeki sunumlara bakıcaz. Bir 'yapıcak bişi yok' vakası daha.
Ondan sonraki sunumda, önceki sunumda batırmış olduğum için önyargı var hocanın kafasında tabi, debate de olsun onu geçtim reaction paragrafında bile en az puanı alanlardan oldum.Onu da geçtim niye herkesin informative mailine cevap atıyosunda bana atmıyosun? Vay arkadaş yaa.. Bide o kadar kötü değildi be yazım ona üzülüyorum. Nese bu da geçti. Hepsi geçti zaten de.Öle işte.
Aslında olay şu ki bu dersin içeriği olsun, amacı olsun aşırı bi ikilem var bu derste. 211 de neymiş efendim öğrenciler sunum yaparlarmış, konuşma yetenekleri gelişirmiş. Yahu insanların konuşmasını geliştiricek hiçbir şey yok bu derste. Bi kere sunumları ezberlemeyin, eğer ezberlediğiniz anlayacağımız hareketlerde bulunursanız( ses tonunun cümlelerde aynı olması gibi, sürekli ileri geri giden bir el de olabilir bu, tavana bakarak konuşmalar ya da vs vs gider bu) acımadan kırarız puanınızı diyolar. Ama gelin görün ki bu sunumlara ezberlemeden çıkan yok. Nerde kaldı speaking skills? Bide gördüm ki daha iyi ezberleyen daha iyi not alıyo bu derste. Ezber yeteneğiniz varsa yırttınız. Ben free style yaptım da noldu? Hani ders konuşma yeteneğimizi ölçüyodu canım ha ?
Bide onu geçtim ilk debate de yine free style yaptım. Sonra dedim ikincisinde çalışıp gideyim belki sonuç değişir. Kağıda yazdım söyleyeceklerimi amaa cık, aynı notu aldım. Yani neye göre puanlıyosunuz canım benim?
Sonra diyolar ki sunumda siz konuşurken arkada herhangi bişey olmasın, seyirci ona dalar sizi dinlemez. Haklısınız tamam, ama sonra bakıyorum biri sunumda konuşurken boşluk koymamış, arka plan öle açık kalmış falan; ama bi de o kişinin görsellerden aldığı nota bakıyorum 5/5. Biri bana bunu açıklasın.
Neyse bir şampiyon olarak sakin olmalıyım.
Sonraaa -evet daha bitmedi- sınıfımızda deli gibi konuşabilen bi çocuk var. Çocuk bildiğin free sıtayla olsun sunumda olsun rahat rahat çıkıyo konuşuyo. Hatta o konuşunca moralim bozuluyo bu ne lan böle diye. Ona niye hoca az veriyo sürekli ona da anlam verebilmiş değilim. Ha sanane diyebilirsiniz. Tamam da burda bi haksızlık var yarın bi gün bize yapılmıycağı anlamına gelmez ki gayet bana da oldu gibi. Yani diğer insanlar oooh biz yapıyoruz kafa raad hoca çok puan kırmıyo tadındayken neden benim fazladan puanlarım gidiyo? Üstüne bide finalde çok puan kıran bir hoca geliyormuş.Vuhuuu her şey çok iyi muhteşem laylay loyloy yaşasın.
Şimdi ben çok iyi sunum yapıyorum muhteşemim de demiyorum ama beni orda profesyonel değilsiniz biliyoruz ona göre notluyoruz deyip de, her şeyi profesyonelmişim gibi anlatmamı bekliyosanız daha ne diyim ben size. Benim anlamadığım nokta o. En azından bari her şeyi muhteşem yapın istiyoruz deyin de üzülmiyim böle.
Çok sakinim. Önümüzdeki derslere bakıcaz.
Yapıcak bişi yok.
Sunuma 7 saat 14 dakika kalmış ve hala ezberleyememiş durumdayım, sunumda tam hazır değil daha.Henüz uyumadım, sabahleyin erken kalkıp okulda sunumu tamamlamam gerekiyor. Neden peki evde hazırlayamıyorsun? Evdeki internet cortlamış olmakla beraber power point 2010 um yok, evdeki 03 model power point sunumun tüm ayarlarıyla oynuyor da ondan. O değil internetim niye gitti şimdi yani, hayır daha fizik ödevi yapıcam. Yani boş işlerle uğraşmıycam, vatana millete hayırlı işler yapıcam. İnternetim neden CORTLADI? Nese sakinim, aslında değilim ama yapıcak bişi yok, bari sunumu ezberleyeyim.
05:00
İnternetim hala gelmedi, biraz ezberledim gibi ama sunumu. Hala hazır hissetmiyorum kendimi ama. Nese artık az da olsa uyusam iyi olucak düşüncesiyle bilgisayarı kapatıyorum.
08:00
Annem çağırıyo. "Hadi kalk annecim", acıyarak çağırıyor ama gözlerinden belli. Ona kalsa akşama kadar uyandırmıycak ama durumu biliyor tabi. Nese gözlerim yanarak kalkıyorum. Zaten ondan önceki gün de 4 saat falan uyumuşum, bu da göz yani bi şekilde o da kendisini ifade edicek. Güç bela kalkıp okula go go.. Pöeğf -_-'
09:00
Neyseki 15 dk da hazırlanıp okulda erken gidebildim, sunumu tamamlarsam bi kez de olsa power point le yapabilirim belki sunumumu düşüncesi var. 9:32 civarıyla sunumu tamamlamış durumdayım, son bir kez daha sunumla deneyeyim diyorum. Deneme 1 bitiyor amma velakin arkadaşlarım son beraber bir sunum yapalım gel buraya diyorlar. Kimyaya doğru yol alırken uykudan ziyade cin gibi gözlerim açık durumdayım, deli gibi yanıyor ama gözlerim. Nese dayan şampiyon, yes you can? Yemezler bu sözleri, kandıramıyorum pek kendimi.
10:30-11:30
Tahminlerime göre bu saat aralığında yaptık sunumu, yapmaz olaydık. Çok deli heyecan yaptım, kendimde değilim orası ayrı zaten. Sunuma başladım, böyle bi ter bastı, kalp atışım hızlandı, bi yerde ne söyleyeceğimi hatırlayamadım (WTF!). Öle kaldım yaa, dondum resmen beynim durdu.Hocaya sordum "hocam Also dediğim yerden bi daha başlasam?", başladım ama lanet yine aynı yerde kaldım FUUUUU!!!!! "Hocam yapamıycam..", gelen cevap" İstediğin yerden başlayabilirsin sorun yok..", ardından gelen espriler şakalar komiklikler " Film çekiyoruz gibi oldu başla durdur devam(haha hehe lol löl..). Sunumun geri kalanında nası bi free stayla yaptım anlatamam. Bi şekilde bitti sunum ama ben daha beter bittim. Rengim atmış zaten bir arkadaşımın gözlemlerine göre. Onu geçtim kendime hiç yakıştıramadım bu sunumu, yani tamam kendimi hazır hissetmiyodum ama o kadar saat çalıştım hani, ne biliym kendime aşırı sinirlendim. Nasıl unuturum ya, o değil kafam durdu orda, cidden o durma olayını yaşadım, hiç güzel bi durum değilmiş. Nese geçti gitti.Geçti. Yani esas kelime 'geçti' evet. Önümüzdeki sunumlara bakıcaz. Bir 'yapıcak bişi yok' vakası daha.
Ondan sonraki sunumda, önceki sunumda batırmış olduğum için önyargı var hocanın kafasında tabi, debate de olsun onu geçtim reaction paragrafında bile en az puanı alanlardan oldum.Onu da geçtim niye herkesin informative mailine cevap atıyosunda bana atmıyosun? Vay arkadaş yaa.. Bide o kadar kötü değildi be yazım ona üzülüyorum. Nese bu da geçti. Hepsi geçti zaten de.Öle işte.
Aslında olay şu ki bu dersin içeriği olsun, amacı olsun aşırı bi ikilem var bu derste. 211 de neymiş efendim öğrenciler sunum yaparlarmış, konuşma yetenekleri gelişirmiş. Yahu insanların konuşmasını geliştiricek hiçbir şey yok bu derste. Bi kere sunumları ezberlemeyin, eğer ezberlediğiniz anlayacağımız hareketlerde bulunursanız( ses tonunun cümlelerde aynı olması gibi, sürekli ileri geri giden bir el de olabilir bu, tavana bakarak konuşmalar ya da vs vs gider bu) acımadan kırarız puanınızı diyolar. Ama gelin görün ki bu sunumlara ezberlemeden çıkan yok. Nerde kaldı speaking skills? Bide gördüm ki daha iyi ezberleyen daha iyi not alıyo bu derste. Ezber yeteneğiniz varsa yırttınız. Ben free style yaptım da noldu? Hani ders konuşma yeteneğimizi ölçüyodu canım ha ?
Bide onu geçtim ilk debate de yine free style yaptım. Sonra dedim ikincisinde çalışıp gideyim belki sonuç değişir. Kağıda yazdım söyleyeceklerimi amaa cık, aynı notu aldım. Yani neye göre puanlıyosunuz canım benim?
Sonra diyolar ki sunumda siz konuşurken arkada herhangi bişey olmasın, seyirci ona dalar sizi dinlemez. Haklısınız tamam, ama sonra bakıyorum biri sunumda konuşurken boşluk koymamış, arka plan öle açık kalmış falan; ama bi de o kişinin görsellerden aldığı nota bakıyorum 5/5. Biri bana bunu açıklasın.
Neyse bir şampiyon olarak sakin olmalıyım.
Sonraaa -evet daha bitmedi- sınıfımızda deli gibi konuşabilen bi çocuk var. Çocuk bildiğin free sıtayla olsun sunumda olsun rahat rahat çıkıyo konuşuyo. Hatta o konuşunca moralim bozuluyo bu ne lan böle diye. Ona niye hoca az veriyo sürekli ona da anlam verebilmiş değilim. Ha sanane diyebilirsiniz. Tamam da burda bi haksızlık var yarın bi gün bize yapılmıycağı anlamına gelmez ki gayet bana da oldu gibi. Yani diğer insanlar oooh biz yapıyoruz kafa raad hoca çok puan kırmıyo tadındayken neden benim fazladan puanlarım gidiyo? Üstüne bide finalde çok puan kıran bir hoca geliyormuş.Vuhuuu her şey çok iyi muhteşem laylay loyloy yaşasın.
Şimdi ben çok iyi sunum yapıyorum muhteşemim de demiyorum ama beni orda profesyonel değilsiniz biliyoruz ona göre notluyoruz deyip de, her şeyi profesyonelmişim gibi anlatmamı bekliyosanız daha ne diyim ben size. Benim anlamadığım nokta o. En azından bari her şeyi muhteşem yapın istiyoruz deyin de üzülmiyim böle.
Çok sakinim. Önümüzdeki derslere bakıcaz.
Yapıcak bişi yok.
15 Mayıs 2011 Pazar
Şenlik var dediler geldik
Sabırsızlıklan beklediğimiz ODTÜ Şenlikleri, oh yes.
Bekledik de ne oldu a dostlar; hava muhalefetlerinden ötürü şenlik yalan oldu. Gerçi yağmur yağıyo diye napak coşmayak mı kankalaaar? :D Tabikisi de eğlendik coştuk yaani. Gelen gruplarda pek süper değildi ama şenliğe konserler için mi geliyoruz ki? Şahsım adına gayette ortam için şenliklerde durduğumu söyleyebilirim. Konseri izliceksem zaten en öne geçip müziği eskitirim, ağlatırım son tahlilde. Zaten öyle çok dinlemek istediğim sanatçılar da gelmiyo şenliğe, o zaman ortam rulez yeaah. Şimdi gelenlerinde şarkılarını ezbere bilmiyoruz ama o da sorun değil, nasılsa firiii sıtayla yapıp sözleri de uyduruyoruz, yeni danslar icat ediyoruz, şenlik budur kamooaağn :D
Geçen seneye göre kıyaslarsak geçen seneki şenlik muhteşem ve ötesiydi tabi orası ayrı. Zaten hazırlıktık kafa rahattı (şimdi de kafa rahat amma velakin hazırlığın raadlığı bir başka be), hava güzeldi, sabahtan akşama kadar bi Mt'nin müzüklerinde bi radyoda koppa koppa mode on sıtayla idik. Gece ODTÜ'de kalmanın eğlencesini de yaşadık, sabahın 4 üne kadar üçyüz beşyüzden damat halayına, kolbastısına, ankara havasına her türlü müzükte koptuk, ardından çatımızda kahvaltımızı ettik falan, iyiydi yheaa. :D
Şimdi efendim bu sene gelenler Mfö, Grup Yorum, Kurban ve Mirkelam. Yürekler dayanmaz evet iğrenç. İğrenç diye de şimdi oturup ağlayak mı yani. Şenlik arkadaşım yeaa; coşucan, kopucan, yerinde durmiycan, zıplıycan çünküü şenlik sonrası bomba gibi finaller var ohş. Adamlar seni yerine oturtcak nasılsa. :D
Şenlik değerlendirmesinde Mfö'yü hava muhalefetlerinden ötürü es geçtim a dostlar, ama iyi grup lafımız yok.
İkinci gün mumlarla devrim yazıldı (geçen sene 3.gün yazılmıştı sanırımsam),biz de m harfine katkıda bulunduk, olay çıkmaması ODTÜ'ye yakışır oldu. Grup Yorum hakkında da yorum yapmıyorum. :D Halay çektik falan teteey teey..:D
Bide ne kadar çok kurban seven varmış vay arkadaş yaa. Ulen sahnede kurban kim diye sorsalar anlamıcaktık bi ara. Ön sıralarda sanırım liseliler vardı sürekli sahneye atlayıp durdular. Arkadaşım bu kadar mı lise terksiniz oeh ya. Hatta bi ara solistin elinden mikrofonu aldılar. Sahneye atlayanlar söledi şarkıları, solist ortalıkta öle dans etti o derece yani. Gerçi sesleri beklediğimden iyiydi şarkının içine etmediler ama iyice cıvığını çıkardılar be hacı.
Mirkelam'la koşma olayı var bide. Mirkelam çıkış şarkısı olarak her gece yi seçince insanlar şaşırdı birden tabi. O şarkıda devrimde koşan tayfayı canı gönülden alkışlıyorum, tebrik ediyorum; çok iyilerdi yheaa.:D Biz üst taraflarda olunca inemedik içimde kaldı böhüü. Neyse bizde yukarı taraflarda eğlendik, coştuk. Bu arada Mirkelam da şarkıları pek söylemedi gibi sanki? Biz söyledik sürekli ve zaten kendi de dedi biz burda olduğumuz için değil siz kendi kendinize de eğleniyosunuz diye. En azından kabul ediyo bu da bişey. Şarkılardan sonra eğlenen insanları görünce sürekli "Bizim böyle çok şarkımız var" demesi de beni benden aldı, sanki muhteşem şarkıları var; onu geçtim kendisinin olmayan şarkılardan da yararlandı yani. O kadar kalabalığı da bi daha görür mü bilemiyorum. Bi ara playback olaylarına girişti gibi oldu, i gotta feel it çaldı falan.. En iyi kısmı "aşkımsıııın çikolataa aşkımsııın limonataa" idi sanırım. Çikolatayı kızlar, limonatayı erkekler söyledi hoş oldu gibim ama limonata kısmında standyumda maçtayız gibim hissettim.:D
Öle işte.
O değil de bu alkol olayını çok karıştırdılar. Herkesin alkol zevki ayrıdır, şo şo alkolü alır, bu o alkolü alır kimse kimsenin alkolüne karışamaz.
Fakaat insan gibi ağzınızla içmeyi bilin şu zıkkımı, eyyormam bu kadar.
Bekledik de ne oldu a dostlar; hava muhalefetlerinden ötürü şenlik yalan oldu. Gerçi yağmur yağıyo diye napak coşmayak mı kankalaaar? :D Tabikisi de eğlendik coştuk yaani. Gelen gruplarda pek süper değildi ama şenliğe konserler için mi geliyoruz ki? Şahsım adına gayette ortam için şenliklerde durduğumu söyleyebilirim. Konseri izliceksem zaten en öne geçip müziği eskitirim, ağlatırım son tahlilde. Zaten öyle çok dinlemek istediğim sanatçılar da gelmiyo şenliğe, o zaman ortam rulez yeaah. Şimdi gelenlerinde şarkılarını ezbere bilmiyoruz ama o da sorun değil, nasılsa firiii sıtayla yapıp sözleri de uyduruyoruz, yeni danslar icat ediyoruz, şenlik budur kamooaağn :D
Geçen seneye göre kıyaslarsak geçen seneki şenlik muhteşem ve ötesiydi tabi orası ayrı. Zaten hazırlıktık kafa rahattı (şimdi de kafa rahat amma velakin hazırlığın raadlığı bir başka be), hava güzeldi, sabahtan akşama kadar bi Mt'nin müzüklerinde bi radyoda koppa koppa mode on sıtayla idik. Gece ODTÜ'de kalmanın eğlencesini de yaşadık, sabahın 4 üne kadar üçyüz beşyüzden damat halayına, kolbastısına, ankara havasına her türlü müzükte koptuk, ardından çatımızda kahvaltımızı ettik falan, iyiydi yheaa. :D
Şimdi efendim bu sene gelenler Mfö, Grup Yorum, Kurban ve Mirkelam. Yürekler dayanmaz evet iğrenç. İğrenç diye de şimdi oturup ağlayak mı yani. Şenlik arkadaşım yeaa; coşucan, kopucan, yerinde durmiycan, zıplıycan çünküü şenlik sonrası bomba gibi finaller var ohş. Adamlar seni yerine oturtcak nasılsa. :D
Şenlik değerlendirmesinde Mfö'yü hava muhalefetlerinden ötürü es geçtim a dostlar, ama iyi grup lafımız yok.
İkinci gün mumlarla devrim yazıldı (geçen sene 3.gün yazılmıştı sanırımsam),biz de m harfine katkıda bulunduk, olay çıkmaması ODTÜ'ye yakışır oldu. Grup Yorum hakkında da yorum yapmıyorum. :D Halay çektik falan teteey teey..:D
Bide ne kadar çok kurban seven varmış vay arkadaş yaa. Ulen sahnede kurban kim diye sorsalar anlamıcaktık bi ara. Ön sıralarda sanırım liseliler vardı sürekli sahneye atlayıp durdular. Arkadaşım bu kadar mı lise terksiniz oeh ya. Hatta bi ara solistin elinden mikrofonu aldılar. Sahneye atlayanlar söledi şarkıları, solist ortalıkta öle dans etti o derece yani. Gerçi sesleri beklediğimden iyiydi şarkının içine etmediler ama iyice cıvığını çıkardılar be hacı.
Mirkelam'la koşma olayı var bide. Mirkelam çıkış şarkısı olarak her gece yi seçince insanlar şaşırdı birden tabi. O şarkıda devrimde koşan tayfayı canı gönülden alkışlıyorum, tebrik ediyorum; çok iyilerdi yheaa.:D Biz üst taraflarda olunca inemedik içimde kaldı böhüü. Neyse bizde yukarı taraflarda eğlendik, coştuk. Bu arada Mirkelam da şarkıları pek söylemedi gibi sanki? Biz söyledik sürekli ve zaten kendi de dedi biz burda olduğumuz için değil siz kendi kendinize de eğleniyosunuz diye. En azından kabul ediyo bu da bişey. Şarkılardan sonra eğlenen insanları görünce sürekli "Bizim böyle çok şarkımız var" demesi de beni benden aldı, sanki muhteşem şarkıları var; onu geçtim kendisinin olmayan şarkılardan da yararlandı yani. O kadar kalabalığı da bi daha görür mü bilemiyorum. Bi ara playback olaylarına girişti gibi oldu, i gotta feel it çaldı falan.. En iyi kısmı "aşkımsıııın çikolataa aşkımsııın limonataa" idi sanırım. Çikolatayı kızlar, limonatayı erkekler söyledi hoş oldu gibim ama limonata kısmında standyumda maçtayız gibim hissettim.:D
Öle işte.
O değil de bu alkol olayını çok karıştırdılar. Herkesin alkol zevki ayrıdır, şo şo alkolü alır, bu o alkolü alır kimse kimsenin alkolüne karışamaz.
Fakaat insan gibi ağzınızla içmeyi bilin şu zıkkımı, eyyormam bu kadar.
15 Şubat 2011 Salı
Guitar Hero Bağımlısından ..
- Yeaay Yeeaaah !! -
Bundan bilmem kaç sene önceydi.. Sıcak bir yaz gününde lise arkadaşlarıyla geçen bir günün akşamına doğruydu(ilginç bir cümle oldu evet). Günün verdiği tatlı yorgunlukla ne yapacağımızı düşünürken, arkadaşın biri (cidden kim hatırlamıyorum) guitar hero fikrini çıkarmıştı. Aferim o kişiye. Lise arkadaşlarımdan biri, soruyorum sana; mutlu musun beni bağımlı yaptın, ha !?! Çok zor günler geçirdim, haftada 3 kere guitar heroya gidilir mi arkadaşım ya (Kriz zamanlarında 4 kere gittiğim de olmuştur). Her gidişte de en az 2 saat. Artık gelecek adam bulamıyodum benle, zorla ikna ediyodum insanları. Evet, itiraf ediyorum. Kendime yeni kurbanlar arıyodum. Daha önce gitar hiroya gitmemiş, hevesli insanları kendime kurban seçiyordum. Bi etkinlik yapalım denildiğindeki diyalogu açıklıyorum:
(b: ben oluyorum haliylen)
x : Ne yapsak ki ya?
b : Ya gitar hiro ya gidebiliriz aslında.( o sırada olası olumsuz cevaplara karşı gh yi ballandıracak yöntemler için hazırlanırım)
x : Oynamadım daha önce onu ya, nası bişi?
b : Çok eğlenceli ya, notalar geliyo tuşlara basıyosun falan, gel gidelim kesin beğenirsin.
x : Hadi bi de onu deneyelim ya.
( Ve amacına ulaşmış iç kahkaha : "Nihoohaahooohaaa" )
Böylelikle onları da bağımlı yapıp, onlar bu illetten bıkana kadar bi süre daha idare edebiliyordum. Ama neden onlar bırakabiliyordu da, ben bu illetin yakasından kurtulamamıştım? Nedeeğn? Bi ara kimse gelmiyo diye annemi götürücektim.Ayrıca oraya verdiğim parayla eve 193875385 tane gitar hiro seti alırdım heralde.
- spoiler -
Daha çok itiraf görmek isteyenler için geliyor: http://www.itiraf.com/
- spoiler -
Neyseki artık o günler geride kaldı. Gerçi sabahtan gitsem akşama kadar oynama kapasitem var hala, hala sürekli gidesim de var. Sadece kendimi engellemesini öğrendim. Bunu başardım, evet. "Yes, i can" sloganıyla yola çıkıp, gh illetini kontrol etmeyi başardım. Artık hayat daha normal. Etrafta sağda solda uçuşan yeşil, mavi, sarı, turuncu ve kırmızı renkleri görmüyorum. Aman Allah'ım görebiliyoruuğm !!1!!birbir!1! ( Ne diyorum ben yea. )
O değil de, Guitar Hero gerçekten güzel bir oyun. Yani sana karşıdan notalar geliyo; gitarla bateriyle mikrofonla alakası olmayan bile eğlenebiliyor. Ama gh oynanıcaksa adam gibi bi guitar hero cafe de oynanması taraftarıyım, yoksa dışarıdan farklı sesler gelirse oyunun tadını alamıyosunuz. Üstelik yeni başlayıpda hardda, expertte çalmaya çalışan arkadaşlarımı duydum; oyunu beğenmedik, çalamadık dediler. Yani sen direk expertten bodoslama dalarsan tabi çalamazsın. Sonra da yok efendim oyunu beğenmedik, cık cık cık. Bugüne kadarki kurbanlarımın hepsi bu oyunu beğendi, şahitlerim var.:D
Guitar Hero 2007'de United States'de piyasaya sürülmüş bi oyun ama bizim ülkemizde son iki yıldır yaygınlaştı diyebiliriz. Ayrıca Guitar Hero'nun benzeri olan Rock Band var. Şahsen ben Gh'nin görünümüne alıştıktan sonra, Rock Band'din dikdörtgen şekilde gelen notalarını pek alışabilmiş değilim. Rock Band hayatımızdan çıksın gitsin istiyorum. Bide Rhcp'den şarkı koyuyolar, oynayası geliyo insanın ama o notalarla ıı cık. Şahsen ben sevmiyorum. Bundan başka Guitar Hero gibi ama sadece bigisayar için olan "Frets on fire" var, ama Gh'den sonra o da basit geliyor. Bilgisayara yüklemem için tek neden bünyesinde çok fazla şarkı bulundurmasıydı ama şarkılarda oyunu kurtaramadı malesef, Gh foreva deyim ben size. Oynayalım, oynattıralım. :D.
Bilgisayarda Gh oynıcaksanız da klavyenizle bir bütün haline gelmeniz gerekiyor. Klavyeyi kucaklayaraktan tuşlara basmanız daha kolay oluyor ve sanki elinizde Gh'nin gitarı varmışçasına çılgınlar gibim oynayabiliyorsunuz. Yalnız notalar hardda çok hızlı gelmeye başlıyor ve klavyeye o hızla basamıyorsunuz, o biraz üzücü bi durum. Yoksa ben gayette hardda çalıyorum yağni. Bilgisayarın sapıtması sonucu yaptığınız tüm rekorlar silinince şok geçirebiliyosunuz bide benim gibi. Bunun dışında bilgisayarda da eğleniyorum şahsen ben. (Ağır Gh ci detected )
Şimdide Guitar Hero oyun elemanlarına bir göz atalım.
Elektrogitar : Solo gitara karşılık geliyo da diyebiliriz. Mesela nothing else mattersın başındaki gitar gibim. Elektroyu expertte çalması yeterince zor bence. Gh'de elektroya çok geçmeyen biri olarak bazen hard a geçiyorum beni kesiyo. Bide ben oturarak çalamıyorum; ayakta geziyorum dolanıyorum, arada çalarken pogo falan yapıyoruz (asdfghjklşi) daha eğlenceli oluyo, deneyin. (13 yaş altı denemesin, pogo yaparken gh odasında duvara çarpanlar, kafayı gözü yaranlar oluyor sonra)
Bass gitar : Elektroya göre daha kolay. Elektroda parmaklarınızı hızlı hareket ettirmek zorundasınız ama bass da bu daha az. Elektronun hardında zorlanırken bass ın hardında çok zorlanmıyorum, ordan çakın durumu. Yalnız Gh Metallica oynıcaksanız bass a geçmeyin; sadece düz çizgilerden geliyor, nota basmaya gerek kalmayınca sıkıcı oluyo hani.
Bateri : Uuu beybi. Gh'nin baterisi çok eğlenceli. Tabi ilk başlayanlar için ilk başlarda zor gelebilir fakat alışınca kopamazsınız. "Gerçekten zevkliymiş bateri yeaa" dersiniz(diyenler var şahidim:D). Üstelik gerçek bateriye biraz benziyor diyebiliriz. Kapalı hihat, kick ve trampet i aynı zaten. Yalnız expert + da bateri çalan insanı izlerseniz ağlarsınız. Çünkü ordaki insanın elleri artık görülmez hale gelir, coşagelmiştir. Bu insan mı diye düşünmeye sebep bile olabilir.(bide o baterinin gerçeğini çalan piskoları düşünün, saygı duyuyorum:D). Bateride bagetin elden uçup gitme olayı var bide.Hem expertte çalarken üç beş nota kaçırınca hemen kırmızı renk oluyosunuz.Bi bakıyosun bageti alana kadar göçmüşün. Neyse ya kırmızı olsun nolcak yani sonuçta oyun oynuyoruz, raad olalım, öle işte. :D
Mikrofon : Assolist sıtaylaağ. Gh'nin şarkı sözlerini algılama yeteneği yok. Siz orda "lala-lolo-bla bla" deseniz bile, eğer melodiye uyduruyosanız evritink iz ouğkey. Yalnız %100 le söyleyebilen olduğunu sanmıyorum, şarkının gerçek söyleyenini bulsak o bile expertte max %85 söyleyebilir bence. Ama söylemesi de zevkli bi olay. Örnek olaraktan, sesim muhteşem olmasa bile bikaç şarkıyı söylerken eğleniyorum. Kendini kaptırınca cidden sahnede gibi kopuyosun, çoğoş oluyor.
Gh ile kalın a dostlar.( asdjknsölşdsfg çat diye de yazıyı bitirdim )
Bundan bilmem kaç sene önceydi.. Sıcak bir yaz gününde lise arkadaşlarıyla geçen bir günün akşamına doğruydu(ilginç bir cümle oldu evet). Günün verdiği tatlı yorgunlukla ne yapacağımızı düşünürken, arkadaşın biri (cidden kim hatırlamıyorum) guitar hero fikrini çıkarmıştı. Aferim o kişiye. Lise arkadaşlarımdan biri, soruyorum sana; mutlu musun beni bağımlı yaptın, ha !?! Çok zor günler geçirdim, haftada 3 kere guitar heroya gidilir mi arkadaşım ya (Kriz zamanlarında 4 kere gittiğim de olmuştur). Her gidişte de en az 2 saat. Artık gelecek adam bulamıyodum benle, zorla ikna ediyodum insanları. Evet, itiraf ediyorum. Kendime yeni kurbanlar arıyodum. Daha önce gitar hiroya gitmemiş, hevesli insanları kendime kurban seçiyordum. Bi etkinlik yapalım denildiğindeki diyalogu açıklıyorum:
(b: ben oluyorum haliylen)
x : Ne yapsak ki ya?
b : Ya gitar hiro ya gidebiliriz aslında.( o sırada olası olumsuz cevaplara karşı gh yi ballandıracak yöntemler için hazırlanırım)
x : Oynamadım daha önce onu ya, nası bişi?
b : Çok eğlenceli ya, notalar geliyo tuşlara basıyosun falan, gel gidelim kesin beğenirsin.
x : Hadi bi de onu deneyelim ya.
( Ve amacına ulaşmış iç kahkaha : "Nihoohaahooohaaa" )
Böylelikle onları da bağımlı yapıp, onlar bu illetten bıkana kadar bi süre daha idare edebiliyordum. Ama neden onlar bırakabiliyordu da, ben bu illetin yakasından kurtulamamıştım? Nedeeğn? Bi ara kimse gelmiyo diye annemi götürücektim.Ayrıca oraya verdiğim parayla eve 193875385 tane gitar hiro seti alırdım heralde.
- spoiler -
Daha çok itiraf görmek isteyenler için geliyor: http://www.itiraf.com/
- spoiler -
Neyseki artık o günler geride kaldı. Gerçi sabahtan gitsem akşama kadar oynama kapasitem var hala, hala sürekli gidesim de var. Sadece kendimi engellemesini öğrendim. Bunu başardım, evet. "Yes, i can" sloganıyla yola çıkıp, gh illetini kontrol etmeyi başardım. Artık hayat daha normal. Etrafta sağda solda uçuşan yeşil, mavi, sarı, turuncu ve kırmızı renkleri görmüyorum. Aman Allah'ım görebiliyoruuğm !!1!!birbir!1! ( Ne diyorum ben yea. )
O değil de, Guitar Hero gerçekten güzel bir oyun. Yani sana karşıdan notalar geliyo; gitarla bateriyle mikrofonla alakası olmayan bile eğlenebiliyor. Ama gh oynanıcaksa adam gibi bi guitar hero cafe de oynanması taraftarıyım, yoksa dışarıdan farklı sesler gelirse oyunun tadını alamıyosunuz. Üstelik yeni başlayıpda hardda, expertte çalmaya çalışan arkadaşlarımı duydum; oyunu beğenmedik, çalamadık dediler. Yani sen direk expertten bodoslama dalarsan tabi çalamazsın. Sonra da yok efendim oyunu beğenmedik, cık cık cık. Bugüne kadarki kurbanlarımın hepsi bu oyunu beğendi, şahitlerim var.:D
Guitar Hero 2007'de United States'de piyasaya sürülmüş bi oyun ama bizim ülkemizde son iki yıldır yaygınlaştı diyebiliriz. Ayrıca Guitar Hero'nun benzeri olan Rock Band var. Şahsen ben Gh'nin görünümüne alıştıktan sonra, Rock Band'din dikdörtgen şekilde gelen notalarını pek alışabilmiş değilim. Rock Band hayatımızdan çıksın gitsin istiyorum. Bide Rhcp'den şarkı koyuyolar, oynayası geliyo insanın ama o notalarla ıı cık. Şahsen ben sevmiyorum. Bundan başka Guitar Hero gibi ama sadece bigisayar için olan "Frets on fire" var, ama Gh'den sonra o da basit geliyor. Bilgisayara yüklemem için tek neden bünyesinde çok fazla şarkı bulundurmasıydı ama şarkılarda oyunu kurtaramadı malesef, Gh foreva deyim ben size. Oynayalım, oynattıralım. :D.
gh için ideal klavye tutuş şekli |
Şimdide Guitar Hero oyun elemanlarına bir göz atalım.
Elektrogitar : Solo gitara karşılık geliyo da diyebiliriz. Mesela nothing else mattersın başındaki gitar gibim. Elektroyu expertte çalması yeterince zor bence. Gh'de elektroya çok geçmeyen biri olarak bazen hard a geçiyorum beni kesiyo. Bide ben oturarak çalamıyorum; ayakta geziyorum dolanıyorum, arada çalarken pogo falan yapıyoruz (asdfghjklşi) daha eğlenceli oluyo, deneyin. (13 yaş altı denemesin, pogo yaparken gh odasında duvara çarpanlar, kafayı gözü yaranlar oluyor sonra)
Bass gitar : Elektroya göre daha kolay. Elektroda parmaklarınızı hızlı hareket ettirmek zorundasınız ama bass da bu daha az. Elektronun hardında zorlanırken bass ın hardında çok zorlanmıyorum, ordan çakın durumu. Yalnız Gh Metallica oynıcaksanız bass a geçmeyin; sadece düz çizgilerden geliyor, nota basmaya gerek kalmayınca sıkıcı oluyo hani.
Bateri : Uuu beybi. Gh'nin baterisi çok eğlenceli. Tabi ilk başlayanlar için ilk başlarda zor gelebilir fakat alışınca kopamazsınız. "Gerçekten zevkliymiş bateri yeaa" dersiniz(diyenler var şahidim:D). Üstelik gerçek bateriye biraz benziyor diyebiliriz. Kapalı hihat, kick ve trampet i aynı zaten. Yalnız expert + da bateri çalan insanı izlerseniz ağlarsınız. Çünkü ordaki insanın elleri artık görülmez hale gelir, coşagelmiştir. Bu insan mı diye düşünmeye sebep bile olabilir.(bide o baterinin gerçeğini çalan piskoları düşünün, saygı duyuyorum:D). Bateride bagetin elden uçup gitme olayı var bide.Hem expertte çalarken üç beş nota kaçırınca hemen kırmızı renk oluyosunuz.Bi bakıyosun bageti alana kadar göçmüşün. Neyse ya kırmızı olsun nolcak yani sonuçta oyun oynuyoruz, raad olalım, öle işte. :D
Mikrofon : Assolist sıtaylaağ. Gh'nin şarkı sözlerini algılama yeteneği yok. Siz orda "lala-lolo-bla bla" deseniz bile, eğer melodiye uyduruyosanız evritink iz ouğkey. Yalnız %100 le söyleyebilen olduğunu sanmıyorum, şarkının gerçek söyleyenini bulsak o bile expertte max %85 söyleyebilir bence. Ama söylemesi de zevkli bi olay. Örnek olaraktan, sesim muhteşem olmasa bile bikaç şarkıyı söylerken eğleniyorum. Kendini kaptırınca cidden sahnede gibi kopuyosun, çoğoş oluyor.
Gh ile kalın a dostlar.( asdjknsölşdsfg çat diye de yazıyı bitirdim )
9 Şubat 2011 Çarşamba
Anime Çılgınlığı 3 - Bleach
Veee vee vee Bleach !!
Mangasından sonra yayınlanan animeler arasında yine.Zaten animesi mangasını geçen bir animeyi izlemeyin, çok saçmalıyorlar, animeden soğuyorsunuz. Mangasını geçince olmuyor işte,izlemeyin, eğer öyle bi animeye denk gelirseniz hak vericeksiniz bana. Neyse efendim; Bleach mangasına 2001 Ağustos tarihinde başladı, televizyonda yayınlanması da 2006 yılında oldu. Tite Kubo adlı abimiz efsane olacak bir animeyi çeşitli nedenlerden ötürü batırsa da ( onu da anlatıcam, veyt for it ), severek izlediğim, bırakamadığım, hatta favori animemdir diyebiliriz.
Animemizin konusu ise şöyle: Baş karakterimiz turuncu saçlı Kurosaki İchigo, ruhları görme özelliğine sahip. Şimdi anime zaten supernatural bi özelliğe sahip olduğu için " ööle iş mi olur yeaa" demeyin. Shinigami(Death God) ve hollow gibi ruh gücü olan kavramları görebiliyor. Shinigamiler yaşayan canlıların dünyasında(yani bildiğiniz dünya, ama animede world of living things olarak geçtiği için öyle yazdım) ortaya çıkan hollowları ortadan kaldırmakla yükümlüler. Bu görev için Soul Society( shinigamilerin kaldığı dünya) de 6.takım üyesi Kuchiki Rukia'yı görevlendiriyor.
Derken günlerden bir gün; bizim İchigo Rukia'yı hollowlardan biriyle dövüşürken görüyor. Rukia hollowla başa çıkamayacak duruma gelince, İchigo'ya "Aileni kurtarmak istiyor musun?" diye soruyor. İchigo da zaten animenin başından beri sürekli birilerini kurtarma çabası içinde. Tabiki hemen atlıyor ve evet diye cevap veriyor. Rukia zanpaktou sunu (shinigamilerin katanasına zanpaktou denir) İchigo'nun içine saplıyor. Vee bi bakıyoruz ki, bizim dünkü paspal İchigo shinigami kıyafeti içinde elinde kocaman zanpaktou ile hollowla dövüşüyor ve yeniyor.
Bu da İchigo'nun shinigami oluşunun hikayesidir işte.
Tamam iyi hoş, İchigo shinigami oldu amma, soul societyimizde Rukia'nın güçlerini geçici olarak İchigo'ya aktarıyor olması caiz değilmiş meğersem. Böyle olunca da Rukia'yı soul society e geri götürmek için Kuchiki Byakuya(6.takım kaptanı) ve yardımcısı Abarai Renji yaşayan canlıların dünyasına gidiyorlar. Rukia'yı geri götürürken İchigo onun idam edileceğini öğreniyor ve birden gaza gelip Byakuya taichoya(taicho, kaptan demek) karşı zanpaktousunu çıkarıyor ama Byakuya, İchigo gibi tecrübesiz bir geçici shinigamiyi anında yere indiriyor. İchigo da öle ağzı açık kalıyor animede. Byakuya'nın kendisine hangi ara saldırdığını bile anlayamıyor.
Bizim herkesi kurtarmaya meraklı İchigo, Rukia soul society e götürüldükten sonra kendisini suçlu gibi hissediyor ve Rukia'yı kurtarmak için soul society e gitmeye karar veriyor.
Bundan sonrasını anlatmayı düşünmüyorum,zaten 400+ bölümü olan animenin hepsini anlatırsam pek hoş olmaz. Zaten izlemek isteyen çıkarsa heycanını da kaçırmak istemem. Çünkü İchigo soul society e gidince Madarame İkkaku,Kuchiki Byakuya ve Zaraki Kenpachi gibi isimlere karşı dövüşüyor. Ekşın var yani animede, bi sonraki bölümde ne olcak diye bekliyosunuz. Severek izlediğim bölümlerdir, şiddetle tavsiye etmekteyim. Bi daha olsa tekrar izlerim.
Yalnıız, buraya dikkat! Sizi Bleach'ten soğutmaya çalışan arkadaşlarınız çıkabilir, ama onlara tenezzül etmeyin piliiiz. Hatta arkadaşlığınızı kesin onlarla(yok o kadar da değil zuhaho).Onları da anlıyorum ancak, bikaç neden yüzünden Bleach gibi bi animeyi izlememek yanlış olur.
Şimdii Bleach'ten soğutan nedenleri açıklıyorum o yea:
1- Bikere Bleach'i izlemekten soğutan başlıca neden filler ların (ana konuyla tamamen ilişkili olmayan,bölüm doldurmak için yapılan bölümler) çok uzun bölümlerinin olması. Örnek veriyorum ; Bounto ların İchigo ile karşılaşması, Prenses Lurichiyo-sama' nın kurtarılması.Bounto ların hikayesi yaklaşık bi 50-60 bölüm sürdü, e insaf be Tite Kubo amcacım. Lurichiyo'nun kurtarılması 20 bölüm vardı, o bölümlerde de pek bi ekşın yoktu zaten.
E şimdi bu animeyi her hafta 1 bölüm izleyen vatandaş, gelecek hafta ne olacak, Bleach bu sefer kesin bomba gibi bi bölümle dönücek diye düşünürken ne buluyo? Bi bakıyo ki filler var, halaa Bounto larla uğraşıyolar. Haliyle insanın hevesi kaçıyor olabilir. Hadi bountolarla dövüşürlerken bi ekşın vardı anlarım; ama Lurichiyo'nun kurtarılamya çalışılması nasıl manasız saçma bir filler dır ? Ya Aizen-sama( soul society'i kazık atan shinigami) ile dövüş sahnelerini beklemişim, sabahtan akşama kadar Bleach izliyorum ki o bölümler gelsin. Heycanlıyım yani. Ben o dövüş sahnesi için beklerken bi de ne görüyorum ?!? Araya Lurichiyo denen ilkokul bebesi yaşındaki kızı, japon shinigami aşiretinin içindeki alaverelerden kurtarmaya çalışıyolar. Tam bir hayal kırıklığı yaşadım o bölümlerde böhü:(.
2- Bleach'teki inanılmaz kronoloji hatası. Yahu, adamlar kılıçlarını çekmiş, kimin ölüp kimin kalacağı belli değil, insanlar bunu merak ediyo. Ama sen napıyosun? Gidiyosun dövüş sonrası olduğunu anlayabileceğimiz bölümü yapıştırıyosun. Tamam, yani hemen hemen ana kahramanın ölmeyeceğini çakıyosun da, niye hemen o bölümlere geçiyosun.Nedeeeeğğn ?!?!
Ahh Bleach aah.. Efsane olucaktın o asıl senaryonla da işte ..
Ara ara saçmalıyosun, öyle güzel bi animeye o saçmalıklar yakışmıyo, göze batıyor direk yani.
Neyse; bikaç karakterlerin kendimce bi değerlendirmesini yapmak istiyorum ayrıyetten.
Öncelikle esas oğlan Kurasaki İchigo'dan bahsedeyim. Bu zibidinin insanları kurtarmakla ilgili ciddi problemleri var bence. Dövüşlerde hep gaza gelmek için mutlaka aklına birilerini kurtarma fikri geliyor. Örnek olaraktan; " Rukia'yı kurtarmalıyım.", " Orihime'yi kurtarmalıyım.", " Karakura şehrini kurtarmalıyım.". Çocuk böyle gaza gelerek günün sonunda galip gelen isim olmayı başarıyor, tebrik ediyorum kendisini.
Birde İchigo'nun yeteneklerinin gelişme hızı gözden kaçıcak gibi değil. Shinigamilerin öncelikle zanpaktou larının ilk salınım aşaması (shikai), birde ikinci salınım aşaması (bankai) vardır. Bankai aşamasında shinigami en yüksek gücüyle dövüşür ve normal zanpaktosundan farklı bir görünümü vardır. Bizim bu İchigo'nun bankai aşamasına erişmek için uğraştığı sahneleri heycanlı heycanlı gösterdiler; sonra da bankai aşamasını şatafatlı bişey beklerken, bide baktık ince bi kılıç -şok etkisi-. İchigo da bankai aşamasını görünce bi şaşırıyo ama sonradan özelliğini anladık kii, ilk bakışta kıymetini bilememişiz meğersem. Bankai konumundayken rakibine göre çok daha hızlı hareket etme özelliğine sahip oluyor ve bankai sız haline göre "Getsuga tensho" ları (getsuga tensho İchigo'nun zanpaktou sunun saldırısının adı) daha güçlü oluyor.
Bu sırada İchigo'nun içinde ne alakaysa hollowsu bi oluşum var. Ne zaman İchigo ölcek gibi olsa, bu hollow onun yerine geçip çılgınlarcasına karşıdakine saldırıyor. İçindeki hollow u bilen İchigo'da ilerleyen bölümlerde görüleceği üzere Hirako Shinjii ile karşılaşıp, bu hollow u kontrol etmeyi öğreniyor. Eğer İchigo'yu yüzünde maske ile görürseniz ondandır. Maskeli halinin de başka bi havası var bence.
İkinci isim -aslında kalbimdeki yeri birinci olan- İchimaru Gin. Canım benim ya, onun olduğu bölümleri daha da bi seviyorum. İchimaru gin <3. Evet İchimaru'nun gerçek hayatta olanından varsa istiyorum bi tane. Şimdi bu Gin nası bi karakter derseniz, resimde de görüleceği üzere lila saçlı, gözlerini pek göremediğimiz ama sürekli gülen, ağzı kulalarında, kavga ederken bile şaka yapıp dalga geçen bi tipleme.
-spoiler-
Rukia idam edilmek için götürülürken İchimaru ile karşılaşır, diyologun içeriği şöyledir ki:
İ: Seni ve arkadaşların kurtarabilirim.
R: Gerçekten mi ?
İ: Şakaaa .... :D
(Ve R ölece ağzı açık mal gibi kalır. asldkjflaskdmflsamdflk :D )
-spoiler-
Evet görüldüğü üzere Gin<3 çok şakacı bi insan. Canım benüm.
Ayrıyetten Aizen-sama ile soul society i terketmiş bi insan. Aizen-sama nın sağ kolu gibi bişey. Ama yine ilerleyen bölümlerde görüleceği gibi, Aizen'i en sonunda kılıcıyla haklama girişimlerinde bulunuyor.( 307. bölümde ağzınız açık izleyebilirsiniz.) Ve görülüyor ki, İchimaru Gin, tam bir cin. Resmen çakal. Dedim İchimaru böle bi çakallık bekliyodum ama izlerken resmen oha falan oldum yani (evet iğrencim :D). Bi baktık İchimaru yıllardır milleti zanpaktosunun içeriği konusunda kandırmış. Vay canısınaa dedim.
Ayrıca animede İchimaru'nun gözlerini birkaç defa görme şansına sahibiz. Animenin başında bi ara gözlerini çok az açık görmüştük sanırım(başı dediğim yaklaşık 30 lar sanırım ama 400+ bölüme göre başında sayılır). Şunu farkettim kii, o sahnedeki gözler kahverengi idi.Artık animede akşam olduğu için, ışığı düşünüp de mi öle çizdiler bilemem. Eğer sonradan göz rengini değiştirdilerse Bleach'teki inanılmaz mantık hatası diyebiliriz. Gerçi değiştirdilerse bile bu hali çok güzeeğl. Yalnız o sahnede bu kadar açık değildi gözü; daha doğrusu 297. bölüm idi gözünü bu şekilde hiç göstermediler.Neyse ben gözlerini gördüm, içimdeki İchimaru sevgisi bi kere daha doldu, taştı. Ağzım açık kaldım, sahneyi bi daha bi daha izledim. Çoğu kişi beğenmese bile ben çok beğendim, aşık oldum hatta. Ve işte o gözler (rengi süper uu beybii :D)
Şimdi bu altındaki yazıdaki espriyi sanırım anlayabilirsiniz asdfksdfmgşldfgö çoii bence. :D
Ek olarak tam İchimaru dolu bölümler izleyecekken, benim 308 den sonraki bölümleri bulamamam da beni çileden çıkarmıştır.
Ağlıcam, böhü:(. Ama o bölümleri bulucam, kararlıyım.
Üçüncü karakter olaraktan da seni seçiyorum Ulquiorra Shiffer. Bu Ulquiorra animeye girdiği anda hemen gözünün rengi dikkatimi çekmiştir. Benim deyimimle cami yeşili renginde; zaten o rengi severim, dedim çizen insana burdan tebriklerimi yolluyorum, eline sağlık yani. Ulquiorra 4 numaralı bir espada olup( espada hollowların baya baya baya gelişkin ve insana benzemiş hali ) güçlü bi kişilik. Üstelik espada ların silahlarından biri olan "cero" su da yeşil renk. İchigo ile dövüş sahnesininde bence kendisine haksızlık etmişler. Çünkü İchigo bunu yeniyo ama saçma biyerden bağladılar yine. Şöyle ki; Kurosaki İchigo'yu tam göğsünün ortasından geçen cero ile öldürmüşken, Orihime'nin "Kurtar bizi, Kurosaki-kuuun " nidasıyla, içindeki hollow uyanıyor yine, ama bu sefer ne uyanış. Bilinci kapanmış bir şekilde Ulquiorra'ya saldırıyor ve baya da güçlü saldırıları oluyor. Ondan sonra İchigo kendine gelince her ne kadar ben bu şekilde kazanmak istemiyorum diye bağırıp biyerlerini yırtsa da, Ulquiorra o şekilde harcanıp gidiyor.
Birde bu Ulquiorra'nın iki kere resurrection geçirebilme özelliği var. İlk değişimden itibaren gözünün altındaki siyahlıklardan ötürü biraz emolara benzese de, o karakterin kendine özgü bi havası var, biz öyle kabul ettik, o şekilde sevdik onu. Kalbimizde yaşıyor, rest in peace, kim vurduya gitti resmen.
Ayrıca Ulquiorra'ya benzemek için yüzümü beyaza boyayıp, gözümün altına yeşil çizgi çekme girişimlerinde bulunabilirim. Cosplay sıtayla o yea.
Aslında tüm karakterler hakkında söylecek sözüm var ama yazı bayaa bayaa uzayabilir kanımca. O yüzden Bleach yazısı altında bu üçlü olsa yeter. Gaza gelip tüm karakterler için ayrı bir yazı yazarım belki.
Genel değerlendirme olarak Bleach doğaüstü ögelerin işlendiği, zanpaktouların havada uçuşup sizi acaba kendoya mı gitsem diye düşündürten, yeri geldiğinde komik sahneleri olup güldüren hoş bir anime^^.
Tabiiki de izlenmesini tavsiye etmekteyim.
İnternetten izlemek isteyenler için önerebileceğim siteler (bölüm 308 e kadar) :
http://www.bleachget.com/
http://www.animekritik.com/
Bleach - ブリーチ |
Mangasından sonra yayınlanan animeler arasında yine.Zaten animesi mangasını geçen bir animeyi izlemeyin, çok saçmalıyorlar, animeden soğuyorsunuz. Mangasını geçince olmuyor işte,izlemeyin, eğer öyle bi animeye denk gelirseniz hak vericeksiniz bana. Neyse efendim; Bleach mangasına 2001 Ağustos tarihinde başladı, televizyonda yayınlanması da 2006 yılında oldu. Tite Kubo adlı abimiz efsane olacak bir animeyi çeşitli nedenlerden ötürü batırsa da ( onu da anlatıcam, veyt for it ), severek izlediğim, bırakamadığım, hatta favori animemdir diyebiliriz.
Animemizin konusu ise şöyle: Baş karakterimiz turuncu saçlı Kurosaki İchigo, ruhları görme özelliğine sahip. Şimdi anime zaten supernatural bi özelliğe sahip olduğu için " ööle iş mi olur yeaa" demeyin. Shinigami(Death God) ve hollow gibi ruh gücü olan kavramları görebiliyor. Shinigamiler yaşayan canlıların dünyasında(yani bildiğiniz dünya, ama animede world of living things olarak geçtiği için öyle yazdım) ortaya çıkan hollowları ortadan kaldırmakla yükümlüler. Bu görev için Soul Society( shinigamilerin kaldığı dünya) de 6.takım üyesi Kuchiki Rukia'yı görevlendiriyor.
Derken günlerden bir gün; bizim İchigo Rukia'yı hollowlardan biriyle dövüşürken görüyor. Rukia hollowla başa çıkamayacak duruma gelince, İchigo'ya "Aileni kurtarmak istiyor musun?" diye soruyor. İchigo da zaten animenin başından beri sürekli birilerini kurtarma çabası içinde. Tabiki hemen atlıyor ve evet diye cevap veriyor. Rukia zanpaktou sunu (shinigamilerin katanasına zanpaktou denir) İchigo'nun içine saplıyor. Vee bi bakıyoruz ki, bizim dünkü paspal İchigo shinigami kıyafeti içinde elinde kocaman zanpaktou ile hollowla dövüşüyor ve yeniyor.
Bu da İchigo'nun shinigami oluşunun hikayesidir işte.
Bleach - ブリーチ |
Bizim herkesi kurtarmaya meraklı İchigo, Rukia soul society e götürüldükten sonra kendisini suçlu gibi hissediyor ve Rukia'yı kurtarmak için soul society e gitmeye karar veriyor.
Bundan sonrasını anlatmayı düşünmüyorum,zaten 400+ bölümü olan animenin hepsini anlatırsam pek hoş olmaz. Zaten izlemek isteyen çıkarsa heycanını da kaçırmak istemem. Çünkü İchigo soul society e gidince Madarame İkkaku,Kuchiki Byakuya ve Zaraki Kenpachi gibi isimlere karşı dövüşüyor. Ekşın var yani animede, bi sonraki bölümde ne olcak diye bekliyosunuz. Severek izlediğim bölümlerdir, şiddetle tavsiye etmekteyim. Bi daha olsa tekrar izlerim.
Yalnıız, buraya dikkat! Sizi Bleach'ten soğutmaya çalışan arkadaşlarınız çıkabilir, ama onlara tenezzül etmeyin piliiiz. Hatta arkadaşlığınızı kesin onlarla(yok o kadar da değil zuhaho).Onları da anlıyorum ancak, bikaç neden yüzünden Bleach gibi bi animeyi izlememek yanlış olur.
Şimdii Bleach'ten soğutan nedenleri açıklıyorum o yea:
1- Bikere Bleach'i izlemekten soğutan başlıca neden filler ların (ana konuyla tamamen ilişkili olmayan,bölüm doldurmak için yapılan bölümler) çok uzun bölümlerinin olması. Örnek veriyorum ; Bounto ların İchigo ile karşılaşması, Prenses Lurichiyo-sama' nın kurtarılması.Bounto ların hikayesi yaklaşık bi 50-60 bölüm sürdü, e insaf be Tite Kubo amcacım. Lurichiyo'nun kurtarılması 20 bölüm vardı, o bölümlerde de pek bi ekşın yoktu zaten.
İchigo'nun hollow maskeli hali |
2- Bleach'teki inanılmaz kronoloji hatası. Yahu, adamlar kılıçlarını çekmiş, kimin ölüp kimin kalacağı belli değil, insanlar bunu merak ediyo. Ama sen napıyosun? Gidiyosun dövüş sonrası olduğunu anlayabileceğimiz bölümü yapıştırıyosun. Tamam, yani hemen hemen ana kahramanın ölmeyeceğini çakıyosun da, niye hemen o bölümlere geçiyosun.Nedeeeeğğn ?!?!
Ahh Bleach aah.. Efsane olucaktın o asıl senaryonla da işte ..
Ara ara saçmalıyosun, öyle güzel bi animeye o saçmalıklar yakışmıyo, göze batıyor direk yani.
Neyse; bikaç karakterlerin kendimce bi değerlendirmesini yapmak istiyorum ayrıyetten.
İchigo Bankai |
Birde İchigo'nun yeteneklerinin gelişme hızı gözden kaçıcak gibi değil. Shinigamilerin öncelikle zanpaktou larının ilk salınım aşaması (shikai), birde ikinci salınım aşaması (bankai) vardır. Bankai aşamasında shinigami en yüksek gücüyle dövüşür ve normal zanpaktosundan farklı bir görünümü vardır. Bizim bu İchigo'nun bankai aşamasına erişmek için uğraştığı sahneleri heycanlı heycanlı gösterdiler; sonra da bankai aşamasını şatafatlı bişey beklerken, bide baktık ince bi kılıç -şok etkisi-. İchigo da bankai aşamasını görünce bi şaşırıyo ama sonradan özelliğini anladık kii, ilk bakışta kıymetini bilememişiz meğersem. Bankai konumundayken rakibine göre çok daha hızlı hareket etme özelliğine sahip oluyor ve bankai sız haline göre "Getsuga tensho" ları (getsuga tensho İchigo'nun zanpaktou sunun saldırısının adı) daha güçlü oluyor.
Bu sırada İchigo'nun içinde ne alakaysa hollowsu bi oluşum var. Ne zaman İchigo ölcek gibi olsa, bu hollow onun yerine geçip çılgınlarcasına karşıdakine saldırıyor. İçindeki hollow u bilen İchigo'da ilerleyen bölümlerde görüleceği üzere Hirako Shinjii ile karşılaşıp, bu hollow u kontrol etmeyi öğreniyor. Eğer İchigo'yu yüzünde maske ile görürseniz ondandır. Maskeli halinin de başka bi havası var bence.
İkinci isim -aslında kalbimdeki yeri birinci olan- İchimaru Gin. Canım benim ya, onun olduğu bölümleri daha da bi seviyorum. İchimaru gin <3. Evet İchimaru'nun gerçek hayatta olanından varsa istiyorum bi tane. Şimdi bu Gin nası bi karakter derseniz, resimde de görüleceği üzere lila saçlı, gözlerini pek göremediğimiz ama sürekli gülen, ağzı kulalarında, kavga ederken bile şaka yapıp dalga geçen bi tipleme.
-spoiler-
Rukia idam edilmek için götürülürken İchimaru ile karşılaşır, diyologun içeriği şöyledir ki:
İ: Seni ve arkadaşların kurtarabilirim.
R: Gerçekten mi ?
İ: Şakaaa .... :D
(Ve R ölece ağzı açık mal gibi kalır. asldkjflaskdmflsamdflk :D )
-spoiler-
Evet görüldüğü üzere Gin<3 çok şakacı bi insan. Canım benüm.
Ayrıyetten Aizen-sama ile soul society i terketmiş bi insan. Aizen-sama nın sağ kolu gibi bişey. Ama yine ilerleyen bölümlerde görüleceği gibi, Aizen'i en sonunda kılıcıyla haklama girişimlerinde bulunuyor.( 307. bölümde ağzınız açık izleyebilirsiniz.) Ve görülüyor ki, İchimaru Gin, tam bir cin. Resmen çakal. Dedim İchimaru böle bi çakallık bekliyodum ama izlerken resmen oha falan oldum yani (evet iğrencim :D). Bi baktık İchimaru yıllardır milleti zanpaktosunun içeriği konusunda kandırmış. Vay canısınaa dedim.
Ayrıca animede İchimaru'nun gözlerini birkaç defa görme şansına sahibiz. Animenin başında bi ara gözlerini çok az açık görmüştük sanırım(başı dediğim yaklaşık 30 lar sanırım ama 400+ bölüme göre başında sayılır). Şunu farkettim kii, o sahnedeki gözler kahverengi idi.Artık animede akşam olduğu için, ışığı düşünüp de mi öle çizdiler bilemem. Eğer sonradan göz rengini değiştirdilerse Bleach'teki inanılmaz mantık hatası diyebiliriz. Gerçi değiştirdilerse bile bu hali çok güzeeğl. Yalnız o sahnede bu kadar açık değildi gözü; daha doğrusu 297. bölüm idi gözünü bu şekilde hiç göstermediler.Neyse ben gözlerini gördüm, içimdeki İchimaru sevgisi bi kere daha doldu, taştı. Ağzım açık kaldım, sahneyi bi daha bi daha izledim. Çoğu kişi beğenmese bile ben çok beğendim, aşık oldum hatta. Ve işte o gözler (rengi süper uu beybii :D)
Şimdi bu altındaki yazıdaki espriyi sanırım anlayabilirsiniz asdfksdfmgşldfgö çoii bence. :D
Ek olarak tam İchimaru dolu bölümler izleyecekken, benim 308 den sonraki bölümleri bulamamam da beni çileden çıkarmıştır.
Ağlıcam, böhü:(. Ama o bölümleri bulucam, kararlıyım.
Ulquiorra Shiffer - Cero |
Birde bu Ulquiorra'nın iki kere resurrection geçirebilme özelliği var. İlk değişimden itibaren gözünün altındaki siyahlıklardan ötürü biraz emolara benzese de, o karakterin kendine özgü bi havası var, biz öyle kabul ettik, o şekilde sevdik onu. Kalbimizde yaşıyor, rest in peace, kim vurduya gitti resmen.
Ayrıca Ulquiorra'ya benzemek için yüzümü beyaza boyayıp, gözümün altına yeşil çizgi çekme girişimlerinde bulunabilirim. Cosplay sıtayla o yea.
Aslında tüm karakterler hakkında söylecek sözüm var ama yazı bayaa bayaa uzayabilir kanımca. O yüzden Bleach yazısı altında bu üçlü olsa yeter. Gaza gelip tüm karakterler için ayrı bir yazı yazarım belki.
Genel değerlendirme olarak Bleach doğaüstü ögelerin işlendiği, zanpaktouların havada uçuşup sizi acaba kendoya mı gitsem diye düşündürten, yeri geldiğinde komik sahneleri olup güldüren hoş bir anime^^.
Tabiiki de izlenmesini tavsiye etmekteyim.
İnternetten izlemek isteyenler için önerebileceğim siteler (bölüm 308 e kadar) :
http://www.bleachget.com/
http://www.animekritik.com/
22 Ocak 2011 Cumartesi
Buda robotiks oluşumun hikayesidir işte.. :D
"Nasıl robotiks oldum?" , o da şööle ki ;(burda soğuk bir kış günüydü diye başlamak isterdim amaa .. malesef ki sıcak bir yaz günüydü)
Malumunuz her sene yeni öğrenciler için okulumuzda tanıtım günleri düzenlenir. Bu tanıtım günlerinde Türkiye'nin en çok öğrenci topluluğuna sahip olan okulunda tabiiki toplulukların da tanıtımı yapılır. Tanıtım günlerinden önce topluluklarda haberi olan kesimde bi topluluk muhabbetleri olur zaten. İşte biz de arkadaşlarla şöyle bir gidelim bakalım, ne toplulukları varmış, hangi toplulukta eğleniriz bi araştıralım, şu okulu kazandık nimetlerinden yararlanalım dedik. Topluluk tanıtımları Çarşı'nın karşısındaki basketbol sahalarında yapılıyordu, biz de oraya gittik. Topluluklar çoktan stand açmışlar, gelenlere topluluğu anlatıyorlardı, biz de tüm standlara bakıyoruz, ismini beğenirsek bi uğruyoruz, durakladığımız her yere bi mail bırakıyoruz, tanışma toplantılarından haberimiz olsun, belki gideriz diye.
Böyle böyle gezinirkene, bir de ne görelim "ODTÜ Robot Topluluğu" ; hell yeaa!
Standdaki masada henüz çalıştığını görmediğim örümceğe benzeyen robotumsu vardı, masanın hemen yanında da üstünde güneş panelleri olan bir araba ve tabiki topluluk üyeleri. Şöyle bir standı süzdükten sonra dedik robot iyidir ya bi soralım napıyo bu robotiksler. Dediler, biz burda robot yapıp geliştirmeye çalışıyoruz, uluslar arası robot günleri düzenliyoruz,güneş ve hidrojen arabası yapıyoruz yarışlara gidiyoruz.Birden robot, güneş arabası falan duyunca, biz bi halt bilmiyoruz girsek ne yapıcaz öğrenebilir miyiz, nasıl yürür bu işler diye kafamızda hemen bi soru işareti oluştu tabi. Ordakilerin annelerinin karnından bunları öğrenerek çıkmadıklarını öğrenince o zaman biz bi tanışma toplantınıza gelelim, devam edelim bu topluluğa, ortamı da seversek devam ederiz diye düşündük; verdik mailimizi gitti.
Okul açıldı, yeni insanlar yeni ortam derken hazırlık binalarında topluluk standları kuruldu, tanışma toplantıları başladı. Robot topluluğunun tanışma toplantı maili geldi, tanışma toplantısı için makina müh. D109 amfisine gittik. Amfi baya baya doluydu, topluluk üyeleri tanıtıma başladı, eğlenceliydi. Robot yapmaya başlamadan önce 6 haftalık eğitimlere gelmelisiniz, sonra pratiğe geçicez dediler. Tabi eğitim falan duyunca bi eğlencesi kalmıcak gibi geldi bize ama yeni şeyler öğrenmek için bide eğitici bi topluluğa üye olalım diye devam etmeye karar verdik.
Eğitimler başladı, ne hikmetse de hep eğitim için seçtiğimiz günde yağmur yağdı,ama yılmadık gittik(:p). Sonra pratik eğitimler başladı.İlk olarak ışık olmayan yerde yanan led yapıcaktık. Benim yaptığımda önce sorun oldu (asdgffgh :d), sağolsun robotiksler olaya el attılar sorunun kaynağını bulduk düzelttik. Akşam olduğu için karanlık ortam, elimizde yanan ledlerle gidiyoruz eve, bi yandan da heyt be ne yaptık biz diye gaza geldik zaten( asdfjsdfklml sanki asimo yaptık).
İşte o ilk pratik eğitimin ardından dedim " 5 sene daha bu topluluktayım.". Ve bir robotiks oldum, beni kazandı topluluk.(asdflksjdlşögf :D ) Ek olarak 5 sene derken 6 da olabilir; 7-8 artık okul ne zaman biterse kısmet.. Ama şunu gördüm kii, okul bitse bile hep bi robotiks olarak kalıcam(topluluğun eski üyeleri gibi), benimsedim topluluğu a dostlar. :D
İkinci pratik bizim midtörmlerimize denk geldi, benim arkadaşlarım ulus a benimle beraber gelme zahmetinde bulunmadılar, sonra da bıraktılar topluluğu zaten. Dedim napalım, çizgi izleyeni de kendim tek kişilik dev kadro olarak yaparım artık. Derken başka çizgi izleyen yapan insanlar buldum, onlara kaynak yaptım, öyle öyle devam etmiş oldum işte..
Buda nasıl robotiks olduğumun özeti gibi bişeyidir.
Özet geç diyenlere : Robot candır :D
Malumunuz her sene yeni öğrenciler için okulumuzda tanıtım günleri düzenlenir. Bu tanıtım günlerinde Türkiye'nin en çok öğrenci topluluğuna sahip olan okulunda tabiiki toplulukların da tanıtımı yapılır. Tanıtım günlerinden önce topluluklarda haberi olan kesimde bi topluluk muhabbetleri olur zaten. İşte biz de arkadaşlarla şöyle bir gidelim bakalım, ne toplulukları varmış, hangi toplulukta eğleniriz bi araştıralım, şu okulu kazandık nimetlerinden yararlanalım dedik. Topluluk tanıtımları Çarşı'nın karşısındaki basketbol sahalarında yapılıyordu, biz de oraya gittik. Topluluklar çoktan stand açmışlar, gelenlere topluluğu anlatıyorlardı, biz de tüm standlara bakıyoruz, ismini beğenirsek bi uğruyoruz, durakladığımız her yere bi mail bırakıyoruz, tanışma toplantılarından haberimiz olsun, belki gideriz diye.
Böyle böyle gezinirkene, bir de ne görelim "ODTÜ Robot Topluluğu" ; hell yeaa!
Standdaki masada henüz çalıştığını görmediğim örümceğe benzeyen robotumsu vardı, masanın hemen yanında da üstünde güneş panelleri olan bir araba ve tabiki topluluk üyeleri. Şöyle bir standı süzdükten sonra dedik robot iyidir ya bi soralım napıyo bu robotiksler. Dediler, biz burda robot yapıp geliştirmeye çalışıyoruz, uluslar arası robot günleri düzenliyoruz,güneş ve hidrojen arabası yapıyoruz yarışlara gidiyoruz.Birden robot, güneş arabası falan duyunca, biz bi halt bilmiyoruz girsek ne yapıcaz öğrenebilir miyiz, nasıl yürür bu işler diye kafamızda hemen bi soru işareti oluştu tabi. Ordakilerin annelerinin karnından bunları öğrenerek çıkmadıklarını öğrenince o zaman biz bi tanışma toplantınıza gelelim, devam edelim bu topluluğa, ortamı da seversek devam ederiz diye düşündük; verdik mailimizi gitti.
Okul açıldı, yeni insanlar yeni ortam derken hazırlık binalarında topluluk standları kuruldu, tanışma toplantıları başladı. Robot topluluğunun tanışma toplantı maili geldi, tanışma toplantısı için makina müh. D109 amfisine gittik. Amfi baya baya doluydu, topluluk üyeleri tanıtıma başladı, eğlenceliydi. Robot yapmaya başlamadan önce 6 haftalık eğitimlere gelmelisiniz, sonra pratiğe geçicez dediler. Tabi eğitim falan duyunca bi eğlencesi kalmıcak gibi geldi bize ama yeni şeyler öğrenmek için bide eğitici bi topluluğa üye olalım diye devam etmeye karar verdik.
Eğitimler başladı, ne hikmetse de hep eğitim için seçtiğimiz günde yağmur yağdı,ama yılmadık gittik(:p). Sonra pratik eğitimler başladı.İlk olarak ışık olmayan yerde yanan led yapıcaktık. Benim yaptığımda önce sorun oldu (asdgffgh :d), sağolsun robotiksler olaya el attılar sorunun kaynağını bulduk düzelttik. Akşam olduğu için karanlık ortam, elimizde yanan ledlerle gidiyoruz eve, bi yandan da heyt be ne yaptık biz diye gaza geldik zaten( asdfjsdfklml sanki asimo yaptık).
İşte o ilk pratik eğitimin ardından dedim " 5 sene daha bu topluluktayım.". Ve bir robotiks oldum, beni kazandı topluluk.(asdflksjdlşögf :D ) Ek olarak 5 sene derken 6 da olabilir; 7-8 artık okul ne zaman biterse kısmet.. Ama şunu gördüm kii, okul bitse bile hep bi robotiks olarak kalıcam(topluluğun eski üyeleri gibi), benimsedim topluluğu a dostlar. :D
İkinci pratik bizim midtörmlerimize denk geldi, benim arkadaşlarım ulus a benimle beraber gelme zahmetinde bulunmadılar, sonra da bıraktılar topluluğu zaten. Dedim napalım, çizgi izleyeni de kendim tek kişilik dev kadro olarak yaparım artık. Derken başka çizgi izleyen yapan insanlar buldum, onlara kaynak yaptım, öyle öyle devam etmiş oldum işte..
Buda nasıl robotiks olduğumun özeti gibi bişeyidir.
Özet geç diyenlere : Robot candır :D
21 Ocak 2011 Cuma
ODTÜ Robot Topluluğu
Bu yazıda ODTÜ Robot Topluluğu'ndan(ORT) bahsetmek istiyorum.
ORT nedir? Ne yapar?
-Ort Şubat 2000 de kurulmuş "ilk" robot topluluğudur.
-En basitinden isimden de anlaşılacağı üzere robot yapıp,yaptığımız robotları geliştirmeye çalışıyoruz.Çizgi izleyen, minisumo, sumo, süpürge, çöp toplayan, yangın söndüren gibi robot çeşitleri ilk olarak uğraştığımız robotlar.Bunun yanında başka projelerimiz de var.
-Yeni katılan arkadaşlarımız için teknik ve pratik eğitimler düzenliyoruz ve onlara robot yapmaları için gereken temel bilgileri gösteriyoruz.
-Ayrıca Uluslararası ODTÜ Robot Günleri'ni (UORG) düzenliyoruz.Uorg'de Türkiye'nin çeşitli illerinden robota meraklı insanlar, üniversite toplulukları, teknik liseler yaptıkları robotları yarıştırmaya veya yapılan robotlar arasındaki mücadeleyi izlemeye geliyorlar. Uluslararası olarak da yurt dışındaki üniversite topluluklarından katılım gerçekleşiyor.
-Bunun dışında diğer üniversitelerin robot günlerine yarışmacı olarak katılıyoruz.
-Ort bünyesinde ODTÜ Temiz Enerji Klubü (ODTÜ-TEK) olarak güneş ve hidrojen arabası yapıyoruz ve Tübitak'ın düzenlediği Formula-G ve Hidromobil yarışlarına katılıyoruz.-Her sene İstanbul'da dünyanın önde gelen şirketlerinin de katıldığı WİN Fuarı'nda katılımcı olarak yer alıyoruz. Standda biz de kendi yaptığımız robotlarımızı, güneş arabamızı, projelerimizi anlatıyoruz.
-Şenliklerde Ort olarak "Tornet Şenliği" yapıyoruz. Yalıncak yokuşunda kendi yaptığımız tornetlerle kayıyoruz.
-Sadece teknik bir topluluk değil, aynı zamanda da eğlenceli bir topluluğuz.Topluluk olarak pikniğe gitmeyi çok seviyoruz, ki bazen her hafta sonu pikniğe gittiğimiz bile oluyor(:D).Paintball, lasertag, bowling gibi etkinlikler de düzenliyoruz.Kısacası sadece teknik değil, eğlenceliyiz de.^^
ORT : http://robot.metu.edu.tr/
UORG : http://topluluk.odturobotgunleri.org.tr/
ORT : http://robot.metu.edu.tr/
UORG : http://topluluk.odturobotgunleri.org.tr/
7 Ocak 2011 Cuma
Anime Çılgınlığı 2 - Naruto ve Basilisk
*Gelelim Naruto ya.. Bu animemizde Naruto Uzumaki adlı gencimizin hayat hikayesini anlatılıyor.Yaramaz afacan bi çocuk kendisi.Mangası beğenilince animesini de yaptılar.İlk sezonunda 220 kadar bölüm var.Hatta bi arkadaşım 5. sezonu izlerken ben 5. bölümde bırakmıştım (napabilirim sarmadı a dostlar). Genel olarak konu şöyle; 20 yıl öncesinden ninja köyümüz Konohagakure''yi kötü adamın biri ( aka Nine-Tailed Demon Fox ) basıyor ve köyü yerle bir ediyor.O zamanın ninja lideri de kendi hayatı pahasına bu demon u henüz minicik her şeyden habersiz Naruto' nun içine mühürlüyor.Gel zaman git zaman Narutocan büyüyor tabi, bu arada da hocası Mizuki parşömen kağıdını (genelde capon kardeşlerimde hep bi scroll kaçırma olayı oluyor; kabile anlaşmaları,gizli bilgiler falan oluyo içinde) Naruto'nun kaçırmasını istiyor,bizim afacan da girişimde bulunuyor tabikii.Parşömenin çalındığını duyunca diğer bir hocası Iruka da onu durdurmak için peşinden gidiyor.Mizuki parşömeni alıp Naruto'yu aradan çıkarmak için hamle de bulunurken Iruka (iyi olan ninja öğretmeni) Naruto'yu korumak için araya giriyor ve iki hoca orda kapışıyorlar.Naruto o sırada gerçeği anca çakıyor ve iyi öğretmenini korumak için parşömenden okuduğu bir dövüş sanatını (Jutsu) Mizuki hocasına karşı kullanıyor.İşte o sırada farkediyor kii, içinde demon var. Sonrasında da okulda yaşadıkları falan filan derken anime böyle devam ediyor, ben beşinci bölümde bıraktım, izleyen izlesin. (:d)
Ek olarak bi ara izlemeye devam edeceğm,izlediğim animeler arasında yer alsın diye.Yani çok iğrenç,ööğ bööğ kötü bi anime değil.Ben o sırada Bleach 'e daha çok sardığım için Naruto sarmamıştı o yüzden.
Ek olarak bi ara izlemeye devam edeceğm,izlediğim animeler arasında yer alsın diye.Yani çok iğrenç,ööğ bööğ kötü bi anime değil.Ben o sırada Bleach 'e daha çok sardığım için Naruto sarmamıştı o yüzden.
*Basilisk 'i belki Mtv Anime Kuşağı 'ndan hatırlayanlar çıkabilir. Kısa bir anime,24 bölümden oluşuyor. Aşk, ihtiras, ihanet, kabileler, anlaşmalar, scroll kaçırmalar; kısacası animenin Dallas'ı (:p). İki kabilemiz Kouga ve Iga aslında eskiden beri gelen düşmanlar ancak aralarında anlaşma var diye birbirlerine karşı saldıramıyorlar. En sonunda Ieyasu adlı kabile büyüğümüzün taraf almasıyla yemişiz anlaşmayı deyip bozuyorlar. İki kabile en iyi ninjalarını savaşmak için gönderiyor. Bu sırada biri Kouga'dan biri Iga'dan kabilesinden olan genç aşıklarımız da var. Gennosukesama bizim saf kızı arada kullanıyor, hatta kabileden birinin ölümüne sebep oluyor ama kız hala Gennesukesama diye ağlıyor falan. Ayrıca çok fantastik ninjaları var. Örnek vericek olursak, hemen anime iki ninja arasındaki kavgayla başlıyor. Biri örümcek gibi bişey, ağzından çıkardığı ipimsi maddeyle diğer ninjayı taşa sarıyor. Başka bi ilginçlik muhteşem derece kıl yumağı olan,saçları 81589182 metre olan ninjamız. Saçıyla dövüşüyor nasıl bir yetenekse artık. Ayrıca elleri ve ayakları olmadan tazı gibi gövdesinin üstünde koşabilen bi ninjamız da mevcut. Gövdesinin altında garip çıkıntılar var.Sadece gövdeden oluşmasına rağmen, dili de çok uzun,hem de baya baya uzun. Gövdesine sakladığı kılıcı diliyle çıkarma kabiliyetine de sahip, hay maşşallah dedim izlerken. Yetmiyor bide insanlara dokunarak tüm kanlarını emen, onları kurutan bi kızımız var.Bunların arasında en normali ellerini birleştirip bişeyler mırıldanarak kelebeklerinin sayesinde insanlara zarar veren ablamız kalıyor. Hepsi olmazsa olmaz ağaçtan ağaca atlama özelliğine sahip. Buda öyle bir animedir işte.
Kısa bir anime olduğu için bi günde bile bitirilebilir. İzlediğiniz animeler arasında yer alması anime yelpazenizi geliştirir, dolayısiyle izleyin gitsin derim.
Önerilen site yine animefreak.com dur. Başka yerlerden de izlenilebilir fakat bugüne kadar sorun yaşamadım, bu yüzden öneriyorum.
Birde önemli bir nokta; izlerken ingilizce altyazı şeklinde izlenmesi tabiki daha hoş olur fakat bazı savaş terimleri anlaşılırlığı azaltabilir. Bu gibi durumlarda Türkçe altyazılı izlenilirse animeden soğumamış olursunuz. Ama kesinlikle Türkçe veya İngilizce seslendirilmiş halini izlemeyin; yazıktır günahtır, animeyi harcamayın.
Son olarak ; itiraf.com : benim anlamadığım yerler olmuştu :(
2 Ocak 2011 Pazar
Anime Çılgınlığı 1 - Death Note
Anime izleyen arkadaşlarınız vardır belki, yanınızda animelerden bahsederler, ordaki kahramanları eleştirirler,japon kültüründen bişeyler öğrenirler falan..İşte benim lisede böyle bikaç arkadaşım vardı, hala da görüşürüz onlarla, anime kritiği yaparız arada falan.Neyse işte, bende japoncaya olan merakımdan gelen bir şevkle, önce okuldaki japonca kursuna gittim, ilk kur bitti ama malesef ki ikinci kuru okulda vermiyodu topluluk (Türk-Japon İletişim Topluluğu), öyle birinci kurda kaldım.Tömer e falan gidecektim amma velakin dediler ki japoncayı ne yapacaksın ilerde işine mi yarayacak,zaten zor dil, onu öğrenene kadar başka bir dil öğren zaman kaybı olmasın carttır curttur.. Japonca öğrenme isteğimi kırdılar işte.Gerçi hala öğrenmek istiyorum ama daha da ilerleyemedim. İlk kurda öle kaldım, hiragana biliyorum sadece. :(
"Yeaa altı üstü bi çizgi film amma uzattılar ha" gibisinden düşünebilirsiniz ama eğer izleyip de animeleri severseniz,biraz bağımlı olabiliyosunuz ve gerçekten de bu etkileri yaratıyo animeler.
Ben de öyle bir animeye bakayım neymiş ne değilmiş efendim dedim, izledim ve animeleri benimsedim kanımca.Fantastik olaylar konular oluyo, izlerken bi sonraki bölümde ne olucak diye meraklanıyorum, japonca yeni bi iki kelime öğreniyorum,animeci bi insan oldum çıktım.^_^
Ayrıca ^_^ bu ifadeyi de severek kullanıyorum, çok şeker yeaa.
Şimdi de bikaç anime kritiği yapma zamanı , hiıır vii goo !
İlk izlediğim animeden başlayalım "Death Note" ( デスノート, Desu Nöto )
Genel olarak animecilerin ilk 10 listesine giren bi anime, dedim hadi animeye iyi bir adım olsun izleyeyim şunu.İyki de izlemişim,ilk izlenimim pozitif oldu halen de anime izlemekteyim.Beğenmediğim animeler de var tabiki ama animesever bi insanım sonuç olarak.
Tabiki animeler mangalardan geliyor,Death Note'un mangası da aralık 2003 te yayınlanmış yanılmıyorsam, sonra tutulunca hadi bunu anime yapalım demişler(2006 da tv yayını), çok da iyi olmuş çok da iyi güzel olmuş.37 bölümden oluşuyor, diğer animelere göre daha kısa sürüyor(+280 bölüm görmüş bleach var misal). Kısa, az ve öz bir anime yani.
Konusuna gelince, bizim pırlanta gibi parlayan başarılı, akıllı öğrencimiz lise son sınıfta okumakta ve hayattan sıkılmış durumda."Yenilik yok bişey yok sıkıldım hayattan shimattaa , bu ne anasını satiym hergün suçlular etrafta cirit atıyo, hiçkimse de buna bi dur demiyor, nerde bu devlet, batsın bu dünya.." diye isyanlarda.Sonra da günlerden bi gün okulunda usluca dersini dinlerken pencereye bir göz gezdiriyor ve yerde bi defter görüyor.Bir 'shinigami'nin onu bilerek birileri bulsun diye bıraktığından habersiz .Tabiki de tenefüs olunca gidiyor bulduğu deftere göz atıyor, ama o da nesi !!
" Bu deftere ismi yazılan insan ölecektir " oh may fakin gaaaş diyor ve önce inanmıyor doğal olarak.Neyse böle bi defter bulmuşken alayım yanıma yani belli olmaz ya gerçekse içindeki yazan diyor ve dersine geri dönüyor.O sırada da bulduğu defter hakkında brainstorm yapıyo, doğru mu acaba yoksa biri beni mi kekliyo diye.Sonra evine dönüyor,televizyon izliyor.Anaokulu öğretmenini ve öğrencilerini rehin almış bi adamla ilgili bir haber çıkıyor ve bizim şampiyon yine düşünüyor " Bu lanet olasıca fakin dünyada suç oranı artıyor işte, adelet sistemi cort işte hacı bu ne yea". diye veee hemen bir flaş çakıyor:'Death Note''.Eğer kitap işe yararsa ordaki sivilleri kurtarmış olucak ,adam ölürse de hani zaten kötü adam dünyadan bi pislik yok olucak işte diye düşünüyor.Bu sırada adamın adı haberlerde geçiyor, kalemi eline alıyor , adamın ismini deftere yazıyor.Meraklı bekleyiş başlıyor haliyle tam da " ee hani nerde işe yaramıyomuş" derkeen ; adamın ismini yazdıktan 40 sn sonra adam kalp krizi geçirip ölüyor.
Defterin işe yaradığını görünce,"madem kimse bişey yapmıyor en azından ben suçluları yok edeyim dünya barışı, çiçekler,böcekler,kuşlar.." diyerekten suçluların isimlerini bu deftere yazmaya başlar.Sonra birkaç olay da bu şekilde gelişince(kalp krizinden ani ölüm) polis şüphelenmeye başlar ve bu görev için en yetenekli dedektifi "L" i görevlendirir.Yagami nin babası da bu soruşturma içinde görev alınca Yagami nin her şeyden haberi olur.L i kandırmanın zor olduğunun bilincinde olarak daha dikkatli davranır.
Birde unutmadan bizim shinigamiden bahsetmezsem olmaz. Shinigami(ölüm meleği gibi bi çevirisi var) olarak elma yemeyi seven bi kahraman adı "Ryuuku". Elma bulamadığı zaman saçma sapan şekillere girer,sadece defterin bir parçasına elleyen bir insan onu görebilir.Ayrıca Death note un kendine ait kuralları vardır, "her bölümde bir yeni kural" tadında gösteriyorlar, iyi bir çocuk olup izlerseniz belki Misa misa-chan i bile görebilirsiniz. :D
Olaylar bu şekilde akıcı olarak ilerliyor, animeye başlamak için idealdir ancak daha sonrasında death note gibi bi anime karşınıza çıkmazsa da üzülmeyin, iyileri de var çünkü.
Tabi animeyi izlerken bi taraf tutmaya başlıyo insan.Ben olsam elime o defter geçse ne yapardım? Yagami'nin yaptığı doğru mu , ne kadar etik ? İzleyen arkadaşlarım arasında genel olarak bi L sempatizanlığı var.Çünkü Yagami akıllı olsa da L de akıllı ve biraz daha halk adamı gibi.
- spoiler -
L'in telefon tutuşuna hastayım, piskopat ya.:D
- spoiler -
Ama ben biraz daha Yagami tarafını destekliyorum, Kira cıyım son tahlilde! :D (Kira demek Yagami demek, kendisine taktığı lakap bu). Defter sayesinde ne kadar düzeni sağlayabilirsiniz o da ayrı bi konu tabiki.Ama şimdi bu Yagami kankam bulmuş defteri olabildiğince kötü insanları öldürmeye çalışıyor, her ne kadar insanlara korku saçsa da japonyanın hero su olma yolunda ilerliyor, bazı yaptığı işleri onaylamasam da iyilerin dostu kötülerin düşmanı tadında bir insan, ben de Yagami side da yer alıyorum gibi.
Düşünüyorum Türkiye de birinin elinde o defterden olsa.. Alayımızı deftere yazardı; höt sen konuştun,sen kazana düştün seni bi listeye alalım ,adını yazayım tadında bişey olurdu.Hoş olmazdı yani ıı cık.
Sonuç olarak izlenilesi hoş bir animedir,tavsiye edilir, en yakın internet sitesinden izleyiniz.
Önerilen siteler :
animefreak.com (ingilizce altyazılı izlerseniz daha iyi olur,türkçe de bazen çeviriler çok iyi olmayabiliyo)
megavideo.com (eğer video aramada doğru isim yazmazsanız sonuç gelmeyebilir, ör: Death note episode 3 şeklinde yazarsanız sonuç çıkacaktır)
"Yeaa altı üstü bi çizgi film amma uzattılar ha" gibisinden düşünebilirsiniz ama eğer izleyip de animeleri severseniz,biraz bağımlı olabiliyosunuz ve gerçekten de bu etkileri yaratıyo animeler.
Ben de öyle bir animeye bakayım neymiş ne değilmiş efendim dedim, izledim ve animeleri benimsedim kanımca.Fantastik olaylar konular oluyo, izlerken bi sonraki bölümde ne olucak diye meraklanıyorum, japonca yeni bi iki kelime öğreniyorum,animeci bi insan oldum çıktım.^_^
Ayrıca ^_^ bu ifadeyi de severek kullanıyorum, çok şeker yeaa.
Şimdi de bikaç anime kritiği yapma zamanı , hiıır vii goo !
İlk izlediğim animeden başlayalım "Death Note" ( デスノート, Desu Nöto )
デスノート (death note) |
Tabiki animeler mangalardan geliyor,Death Note'un mangası da aralık 2003 te yayınlanmış yanılmıyorsam, sonra tutulunca hadi bunu anime yapalım demişler(2006 da tv yayını), çok da iyi olmuş çok da iyi güzel olmuş.37 bölümden oluşuyor, diğer animelere göre daha kısa sürüyor(+280 bölüm görmüş bleach var misal). Kısa, az ve öz bir anime yani.
Konusuna gelince, bizim pırlanta gibi parlayan başarılı, akıllı öğrencimiz lise son sınıfta okumakta ve hayattan sıkılmış durumda."Yenilik yok bişey yok sıkıldım hayattan shimattaa , bu ne anasını satiym hergün suçlular etrafta cirit atıyo, hiçkimse de buna bi dur demiyor, nerde bu devlet, batsın bu dünya.." diye isyanlarda.Sonra da günlerden bi gün okulunda usluca dersini dinlerken pencereye bir göz gezdiriyor ve yerde bi defter görüyor.Bir 'shinigami'nin onu bilerek birileri bulsun diye bıraktığından habersiz .Tabiki de tenefüs olunca gidiyor bulduğu deftere göz atıyor, ama o da nesi !!
L & Yagami Light |
Defterin işe yaradığını görünce,"madem kimse bişey yapmıyor en azından ben suçluları yok edeyim dünya barışı, çiçekler,böcekler,kuşlar.." diyerekten suçluların isimlerini bu deftere yazmaya başlar.Sonra birkaç olay da bu şekilde gelişince(kalp krizinden ani ölüm) polis şüphelenmeye başlar ve bu görev için en yetenekli dedektifi "L" i görevlendirir.Yagami nin babası da bu soruşturma içinde görev alınca Yagami nin her şeyden haberi olur.L i kandırmanın zor olduğunun bilincinde olarak daha dikkatli davranır.
Raito(yagami light) & Ryuuku |
Olaylar bu şekilde akıcı olarak ilerliyor, animeye başlamak için idealdir ancak daha sonrasında death note gibi bi anime karşınıza çıkmazsa da üzülmeyin, iyileri de var çünkü.
Tabi animeyi izlerken bi taraf tutmaya başlıyo insan.Ben olsam elime o defter geçse ne yapardım? Yagami'nin yaptığı doğru mu , ne kadar etik ? İzleyen arkadaşlarım arasında genel olarak bi L sempatizanlığı var.Çünkü Yagami akıllı olsa da L de akıllı ve biraz daha halk adamı gibi.
- spoiler -
L'in telefon tutuşuna hastayım, piskopat ya.:D
- spoiler -
Ama ben biraz daha Yagami tarafını destekliyorum, Kira cıyım son tahlilde! :D (Kira demek Yagami demek, kendisine taktığı lakap bu). Defter sayesinde ne kadar düzeni sağlayabilirsiniz o da ayrı bi konu tabiki.Ama şimdi bu Yagami kankam bulmuş defteri olabildiğince kötü insanları öldürmeye çalışıyor, her ne kadar insanlara korku saçsa da japonyanın hero su olma yolunda ilerliyor, bazı yaptığı işleri onaylamasam da iyilerin dostu kötülerin düşmanı tadında bir insan, ben de Yagami side da yer alıyorum gibi.
Düşünüyorum Türkiye de birinin elinde o defterden olsa.. Alayımızı deftere yazardı; höt sen konuştun,sen kazana düştün seni bi listeye alalım ,adını yazayım tadında bişey olurdu.Hoş olmazdı yani ıı cık.
Sonuç olarak izlenilesi hoş bir animedir,tavsiye edilir, en yakın internet sitesinden izleyiniz.
Önerilen siteler :
animefreak.com (ingilizce altyazılı izlerseniz daha iyi olur,türkçe de bazen çeviriler çok iyi olmayabiliyo)
megavideo.com (eğer video aramada doğru isim yazmazsanız sonuç gelmeyebilir, ör: Death note episode 3 şeklinde yazarsanız sonuç çıkacaktır)
I love this game
Sanırım hayatımın büyük bir kısmını kaplayan olaydır.
Her şey izlediğim o maçla başladı .. :p
Malumunuz basketbolun kökeni 1891 de insanların soğuk bir kış gününde(:d) içeride yapabilecekleri farklı bir spor istemelerinden ötürü James Naismith adlı amcamızın oyunun icadına öncülük etmesiyle günümüze gelmiş bir spor.Mekanı cennet olsun amcamızın muhteşem bir sporun temellerini atmış çünkü.
Biraz da benden ;
Ne biliym basketbol ya, anlatılmaz yaşanır bi olay.Maç izlerken anlatırken bile o anı yaşıyormuşum gibi geliyor,basketbolu sevmesem sabahleyin uyanamayıp geceleyin 3 saatlik uykuyla NBA maçlarına kalkmazdım doğal olarak.Tek oynamam veya başkalarıyla maç yapmam farketmez, ilginç bir şekilde o topu elime aldığımda mutlu oluyorum.Oyun tarzına gelince tamamen hayal gücüne kalmış.Oynadığın insanlar da biraz da pas kat olaylarından anlıyorsa sabaha kadar oynarsın.Önemli olan oynarken eğlenmek zaten- ki oynarken oyunu yaşamazsan oyun işkence gibi gelir, basket falan hikaye kalıyor yoksa(yaşadım şahitlerim var).İşte streetball mantığını kapmış insanlarla basket oynamak gibisi yok.Hatırlıyorum da küçükken teke tek karşılaşma yapardık ( bkz: boy sorunu - hala var shimatta :d) ,lise zamanlarında akşam spot ışığı altında streetball hey gidi..O değil de eski basket takımımı özledim ben (fener ankara) , keşke hala açık olsaydı, sanırım odtü yerine orda oynamayı tercih ederdim.
Bacak arkasındaki küçük kas yırtığım çok umrumda değil, sadece streetball tarzında rahatça oynamak istiyorum sanırım, takım .. istediğim gibi oynayamadığım bi oluşum, soğudum sanırım.Fark ettim de ne zamandan beri basket oynamıyorum !?!?! Finaller geçsin ilk iş basket oynamak olucak sanırım, yeterince uzak kalmışım en az 4 saat oynamak iyi gelicek bana, her ne kadar ertesi gün kaslarım biraz tepki verse de, basketbol için değer.^^
Vee Allen İverson ..
Kendisinin basketboldaki yeri ayrıdır benim için.1996 da 76ers a ilk sıradan draft edilmiş bir insan kendisi ve nuggets, detroit ve memphisde de oynamasına rağmen
philedelphia ile daha çok özdeşleştirmişimdir(birçok kişi içinde sanırım bu böyle olmuştur).Hadi nuggets ta tamam ama, 76ers başka.
Çoğu insan kafasından saçma şeyler uydurarak oyun tarzına çamur atsa da, Iverson ın oyunu zaten belli,kendisini daha ispat etmesine gerek yok.İşte bu yüzdendir ki artık ona çamur atan arkadaşlarımlardan bilinçli olarak konuşanlarla tartışıyorum, çünkü geri kalan (iverson ın oyununu kafasına göre uyduran araştırma özürlü olan tayfadan bahsediyorum) , ne desem de anlamıyor, daha doğrusu anlamak istemiyor ; anlama özürlülerle uğraşacak değilim haliyle..
Iverson la ilgili söyleyeceklerim henüz bitmedi,hell yeah! Onunla ilgili farklı bir yazı yazasım geldi, wait for it..^^
Her şey izlediğim o maçla başladı .. :p
Malumunuz basketbolun kökeni 1891 de insanların soğuk bir kış gününde(:d) içeride yapabilecekleri farklı bir spor istemelerinden ötürü James Naismith adlı amcamızın oyunun icadına öncülük etmesiyle günümüze gelmiş bir spor.Mekanı cennet olsun amcamızın muhteşem bir sporun temellerini atmış çünkü.
Biraz da benden ;
Ne biliym basketbol ya, anlatılmaz yaşanır bi olay.Maç izlerken anlatırken bile o anı yaşıyormuşum gibi geliyor,basketbolu sevmesem sabahleyin uyanamayıp geceleyin 3 saatlik uykuyla NBA maçlarına kalkmazdım doğal olarak.Tek oynamam veya başkalarıyla maç yapmam farketmez, ilginç bir şekilde o topu elime aldığımda mutlu oluyorum.Oyun tarzına gelince tamamen hayal gücüne kalmış.Oynadığın insanlar da biraz da pas kat olaylarından anlıyorsa sabaha kadar oynarsın.Önemli olan oynarken eğlenmek zaten- ki oynarken oyunu yaşamazsan oyun işkence gibi gelir, basket falan hikaye kalıyor yoksa(yaşadım şahitlerim var).İşte streetball mantığını kapmış insanlarla basket oynamak gibisi yok.Hatırlıyorum da küçükken teke tek karşılaşma yapardık ( bkz: boy sorunu - hala var shimatta :d) ,lise zamanlarında akşam spot ışığı altında streetball hey gidi..O değil de eski basket takımımı özledim ben (fener ankara) , keşke hala açık olsaydı, sanırım odtü yerine orda oynamayı tercih ederdim.
Bacak arkasındaki küçük kas yırtığım çok umrumda değil, sadece streetball tarzında rahatça oynamak istiyorum sanırım, takım .. istediğim gibi oynayamadığım bi oluşum, soğudum sanırım.Fark ettim de ne zamandan beri basket oynamıyorum !?!?! Finaller geçsin ilk iş basket oynamak olucak sanırım, yeterince uzak kalmışım en az 4 saat oynamak iyi gelicek bana, her ne kadar ertesi gün kaslarım biraz tepki verse de, basketbol için değer.^^
Vee Allen İverson ..
Kendisinin basketboldaki yeri ayrıdır benim için.1996 da 76ers a ilk sıradan draft edilmiş bir insan kendisi ve nuggets, detroit ve memphisde de oynamasına rağmen
philedelphia ile daha çok özdeşleştirmişimdir(birçok kişi içinde sanırım bu böyle olmuştur).Hadi nuggets ta tamam ama, 76ers başka.
Çoğu insan kafasından saçma şeyler uydurarak oyun tarzına çamur atsa da, Iverson ın oyunu zaten belli,kendisini daha ispat etmesine gerek yok.İşte bu yüzdendir ki artık ona çamur atan arkadaşlarımlardan bilinçli olarak konuşanlarla tartışıyorum, çünkü geri kalan (iverson ın oyununu kafasına göre uyduran araştırma özürlü olan tayfadan bahsediyorum) , ne desem de anlamıyor, daha doğrusu anlamak istemiyor ; anlama özürlülerle uğraşacak değilim haliyle..
Iverson la ilgili söyleyeceklerim henüz bitmedi,hell yeah! Onunla ilgili farklı bir yazı yazasım geldi, wait for it..^^
1 Ocak 2011 Cumartesi
'En' önemli insan
Kendisi şuan uyuyor ^_^
Ne yaparsa yapsın ben onu severim. Sadece o üzebilir,sadece onu önemserim.Bazen kavga ederiz hayattan soğurum.Yokluğunu düşünmek bile istemem, düşüncesi bile ağlamam için yeterlidir.Bazen benim için sarfettiği güzel(?!) sözler olsa da ;o benim için en değerlidir en önemlidir.
Bilen bilir.
Ne yaparsa yapsın ben onu severim. Sadece o üzebilir,sadece onu önemserim.Bazen kavga ederiz hayattan soğurum.Yokluğunu düşünmek bile istemem, düşüncesi bile ağlamam için yeterlidir.Bazen benim için sarfettiği güzel(?!) sözler olsa da ;o benim için en değerlidir en önemlidir.
Bilen bilir.
This is the second time ..
Uzatmaya gerek yok.
Aslında blog almak gereksiz amma velakin insanın yüzyıllardan beri yazma isteğinden geliyor sanırım bu (edebiyatı batsın).Kendine ait bir alan olması, rahatça yazıyor olabilmek güzel tabiki , kaç kişi bakıcak haliyle buraya değil mi? :D
Sonuç olarak ; arada yazarım kanımca buraya, almışız boş kalmasın. ^^
Aslında blog almak gereksiz amma velakin insanın yüzyıllardan beri yazma isteğinden geliyor sanırım bu (edebiyatı batsın).Kendine ait bir alan olması, rahatça yazıyor olabilmek güzel tabiki , kaç kişi bakıcak haliyle buraya değil mi? :D
Sonuç olarak ; arada yazarım kanımca buraya, almışız boş kalmasın. ^^
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)