Shimatta dediğin her an.. O değil ben hala arkadaki resime karar veremedim öle saçma saçma duruyo. Bi ilham geleydi, iyiydi..

3 Mart 2014 Pazartesi

HEEER YEEEER DAAAVŞAAAN !

Evveeet, bu yazı davşanlarla ilgili. Tavşan değil, ben davşan diyorum. :D

Öncelikle belirtmek isterim ki; davşanlar çabuk büyürler(bir ayda yeterince büyür), eğer bakamayacaksanız ALMAYIN. Ona da yazık size de.

Benim şebelek bir davşanım var, adı da Sümüklü. İlk aldığımız zaman burnunda sümükleri akıyodu, adını sümüklü koydum gitti. Avcum kadardı şapşik, şimdi sadece kafası avcum kadar hehe büyüdü kerata :D
Bundan önce 2 tavşanım daha olmuştu, ama adam gibi büyütemeden ölmüşlerdi malesef :(
Ben çektim başkaları da davşanlarından olmasın, üzülmesinler diye bilgilendirici bir yazı yazmak istedim, belki okuyan yararlanan birisi olur. ^_^

ÇOK CAHİLSİN KEŞKE ÖLSEN 

Başlarken ilk ölen 2 davşanımdan bahsetmek istiyorum(acımız büyük kankalar).İlkinin ölüm nedeni ishaldi. Malesef küçükken bilmediğimiz için yeşillik vermiştik. Sabah kalktığımda kabız olup öldüğünü düşünmüştüm çünkü kakası poposunda duruyodu. Fakat bilgilendikçe anladım ki o davşanım ishal olmuş gece, e sabaha kadar da kakası kurumuş. İkinci ölen davşanım da yıkadığımız için ölmüştü, her ne kadar arkadaşlarım adını “okşan” koyduğum için adına dayanamayıp davşan intihar etmiş deseler de. :D

O zaman işte soru geliyor; küçük davşana nasıl bakılmalı?

Davşanınızı aldınız eve getirdiniiiiiz, ne yapcaksınız?

Bu arada aldığınız davşan en az 25 günlük olmalı, yoksa ölme olasılığı artıyor maalesef.

-DAVŞAN YIKANIR MI KARDEŞ?

Ben aldığım zaman ne olur ne olmaz, temizlensin diye davşanımı yıkardım ama, her davşan suya dayanıklı olmuyor. Davşanların tüyleri suyu emebiliyor, tam kurumadıkları için de küçükken hasta olup ölebiliyorlar.

1-Bence  davşanı yıkamayın.

Zaten kendisi temizleniyor, yalandıktan sonra pofidik pofidik tüyleri oluyo gidin mıncıklayın :D

-DAVŞAN YUVASI NASIL OLUR ?

Bu şebeklere bi yuva lazım doğal olarak. Karton kutu geliyor herkesin aklına önce. Ama karton kutunu davşan çişi vesilesiyle ıslanacak, gazete kağıdı etkisiz kalıcak, üstelik davşan karton kutuyu kemirecek. Evde prison break yaşanabilir genşler aman dikkat. Zaten çok küçükler, Allah korusun basarsınız falan, vicdan azabı bilinçaltınızda kalır. O zaman ivy bize ne önerirsin derseniz, büyük kafesler var, alt
ı ızgaralı falan, onlardan öneririm. Amma velakin onların da fiyatı fazla ivyciğm derseniz de, karton kutuya geri dönüyoruz tabi :(. Sümüklü etrafının kapalı olduğu yerlerde durmak istemiyodu küçükken bile. Sizin davşiğiniz de öle olursa ona küçük pencereler açın derim. :D

2- Alınabiliyorsa altı ızgaralı yuva, yoksa penceresi açılmış karton kutu.

-KOKUYA KARŞI KESİN ÇÖZÜM! DAVŞAN YUVASI TEMİZLİĞİ HAKKINDA MERAK EDİLENLER

Temizlemezseniz kokar arkadaşlar. “Ayyy çok pis kokuyo tavşan çişiii” diyenlerin ağzına davşan kakası atmak istiyorum. Yahu senin çişin mis gibi gül kokuyor sanki. Dışkı yani nası kokucaktı. Her gün temizlerseniz kokmaz. Temizliği için ben çöp poşetlerini kullanıyorum. Diyelim ki karton kutuyu yuva olarak yaptınız, altına çöp poşetini serin. Nereye çiş yapmasını istiyosanız, o yere de talaş atın. Talaş önemli. Yoksa davşan çişini 

yapar sonra gezerken de üstüne basarsa nolcak :(. Her yer çiş olur, o da güzel değil.

3-Talaş şart.

-TUVALET EĞİTİMİ ALIYO MU BU DAVŞİKLER?

Ov yes. Alıştıkları yere çişlerini yapmayı öğreniyolar. Ara ara farklı yerlere yapsalar da (olur o kadar), öğreniyolar nereye çiş yapmaları gerektiğini. İlk 1 ayda öğrenemeyebilir ama siz ısrarla çiş örneği alarak ona nereye çiş yapması gerektiğini öğretebilirsiniz. Misal talaşın üstüne işedi, temizledikten sonra o çiş yaptığı talaştan alıp azıcık koyun yeni talaşın üstüne. Hemen orda koku olduğunu anlayıp çiş olan yere çiş yapıyolar. Bideee, doğru yere çiş yaptığını görürseniz ona küçük ödüller verin. Misal bizimki çekirdeğe düşkün, doğru yere yapınca artık çekirdek ver bana diye bakıyo bebişim.
Diyelim ki sizin istediğiniz yere değil de, başka bi yere sürekli yapıyo. Önemli olan belli bir yere çiş yapması. Yok illa benim dediğim yere yapıcaksın diye davşikle inatlaşmayın ne gerek var.

4-Eğitim şart. (yoksa çiş temizleyip durursunuz:D )

İshal konusuna gelirsek de, 3 gün ishal olarak devam ederse, veterinere götürüp vitamin takviyesi yapılması gerekiyor. Aksi takdirde ölebilir yavrucağız :(.

Bu arada davşan büyüyünce yuvasına çiş yapmak istemeyebilir. Dar geliyor çocuğa yuvası napsın büyüdü kocuman davşik oldu (Tosunum benim:D).  Yuvasının dışında koltukların arasına çiş yapmaya başladı. Parke çiş oluyor tabi :(. Onun için de aynı çiş yaptığı o yere de poşet koydum. Çişini yapıyo, sonra da dışarda doğru yere yaptığı için çekirdek ödülü veriyorum.  Çiş yaptığı yerin üstüne de çiş kumu atıyorum ki koku kalmasın. Mohteşem çözüm.

O değil sevmesem sıpayı çekilcek dert değil ha. Her gün temizliyorum lan :D

-DAVŞİKLER HAVUÇ MU YİYO HOJAM? NE YER BU DAVŞANLAR?

Sümüklü havuç sevmiyor arkadaşlar. Evet havuç görünce burnunu kaçırıyo falan o derece. Bu yemek işi büyük ve küçük davşanlarda farklı.

Küçük davşanlar için; yeşillik vermeyin, ishal olur. Kuru ot verilmesi lazım. Arpa da verilebilir. Küçükken dişleri kesmediği için 1.5 aylık olmadan pelet yem yiyemeyebilirler.
Büyük davşanlar için,9-10 aylık olduktan sonra yeşillik verilebilir ama, vur dediysek de öldürmeyin. Yeşilliğin yanında kuru ot, saman takviyesi şart. Yoksa yine ishal tehlikesi başgösteriyor.

5-Küçük davşanlara yeşillik yasak. Kuru ot,saman, arpa, pelet yem. Büyük davşanlara yeşillik ve kuru ot, saman.

Ek olaraktan bizim davşan kestane ve kestane kabuğu da yiyor. Kağıt deseniz kemirmezse olmaz. Çekirdeği  ve kuruyemişi yiyebilir ama çok vermeyin yine ishal olabilir. Fındık fıstık ara ara ödül olarak verin, küçükken haftada bir kere olabilir.

-DAVŞAN SU İÇER Mİ?

Yediklerinden su ihtiyacını karşılarlar bik bik diye ötenlere aldırış etmeyin. DAVŞANLAR SU İÇER.
Hem de baya baya içerler. Davşanı susuz bırakmayın sakın. Bide davşanlar su kaplarını içtikten sonra atabilirler. O yüzden de su kabını sabitlemede fayda var.

6-Su şart.

DAVŞAN HAREKETLERİ

Davşanların kendilerini yana atıp uyumaları mutlu ve güvende hissettiklerinin kanıtı. Kendilerini attıklarında zaten çok şeker oluyolar hehe ^_^.

Diş gıcırdatmaları konusunda çeşitli rivayetler var. Severken diş gıcırdatması onun hoşuna gittiğini gösterebilir. Ama bu diş gıcırdatması acı çektiğini de gösterebilir. Misal bizim davşiğimiz malesef ayağını kırdı  :( O zaman davşiğin durumundan anlaşılabiliyordu canının acıdığı (kıyamam bebişime:( ). Yani duruma göre mutlu ya da acı çektiğini anlamamız gerekiyor.

Bide bu şebelekler çenelerini eşyalara sürtebilirler bu da eşyalara kendi kokularını bıraktıklarını gösteriyor. Yani korkulacak bişey yok.




DAVŞAN DİŞ ANATOMİSİ 

Önemli bir konu bu. Davşanların dişleri sürekli uzar. Eğer kemirerek dişlerini törpülemezlerse sonu kötüye gider. Bir de davşanların ön dişlerinin arkasında bir diş daha varmış, biz de kendi davşanımızla uğraşırken gördük, normal mi değil mi anlayamadık. Ama kısa bir araştırmadan sonra sıkıntı olmadığını gördük. Yandaki resimde davşan diş anatomisini ve dediğim diğer dişi görebilirsiniz.



Bu da davşanın kendisinden bir görünüm; 



Bu yazıda size davşanlarla ilgili açıklamalarda bulunmaya çalıştım. Umarım davşanı olanlara yardımcı olur. Eğer bir sorunuz olursa sorabilirsiniz, cevabını biliyorsam yardımcı olmaya çalışırım.

Esasen daha yazmak istediklerim var da, sonradan yazıya eklemeyi düşünüyorum. Şimdilik bunlar dursun.:D

(\__/)
(^.^)
(")_(")

Davşanlı günler dilerim efendim. :D

( Favori davşan resimlerinden bi tanesiyle veda etmek istedim:D )



20 Ağustos 2012 Pazartesi

Bir yaz okulu macerası: Diffential Equations

Okulumu çok seviyorum, o yüzden yazın da okula gidiyorum. Başka sebebi yok. Yok yani okula yazın dökülen gübre kokusuna bayılırım ondan. Tezekli ottü <3

- Hop spoiler-
Diff objection hikayem de sonlara doğru anlatılacaktır. (He çok merak ediyoduk zaten diyebilirsiniz tabi asldjkf :D , ama olsun benim için anlamlı bi olaydı) Final notum 71den 77 ye çıktıysa( 80 üzerinden), 106 sınavından çıkar çıkmaz gittiğim objectiona borçluyum. Nese altta ayrıntılarına giricem.
-spoier finishes-

24 Haziran 2012, pazar günündeyiz. Hava sıcak, Kuşadası'nda Dominos'ta pizzalarımızın son dilimini bitirememiş durumdayız.(Dipnot: Domino's un hastayız) Otobüsün kalkmasına son 2 saat. Çarşıda geziyoruz falan filan, otobüse biniyoruz. Veee bir macera başlıyor.. METU Summer School !!

25 Haziran 2012, pazartesi; Aştideyiz sabah 7 suları. 417 beklemekteyim. Otobüse bindiğimde başka ottüyü seven kaardişlerimi de görüyorum. Ve iç ses.. Ders ekleme süreci kapışmalarla dolu olucak sanki, saat 7de de öyleyse ottü otobüsü.. Gerçi gece 2. yurdun bilgisayar labında sabahlayanını da duydum. Sabahın 7 si ne ki.

Kkm'de inenler çok tabi. Kütüphane, fizik labı her yer dolu haliyle. Makina labına gidiyorum, dolu. Vee makinadaki evimiz, "robot topluluğu odası". Gidiyorum bilgisayar boş, oibs e giriyorum her şey hazır. Ar vi rediiiii?


SAAT 9 !!1!!1birbir!11!!1birbir!11!!

ADD COURSE ! F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5 F5

Ve site kitlenir, sayfa açılamaz bile.. -_-

Amaa gelin görün ki sistem ilk açıldığında bi anlık ders ekledim gibi oldu. Sonraki 10 dk da sistem açılınca anladım ki meğersem eklemişim.
Başarı budur bebişler. Üstelik 106 bilene ekledim teheeey. :D


Yaz okulu başlar, dersler saat 9 da, not bad bence.


2 Temmuz 2012, pazartesi; here we goo !! Yaz okulu maceramız ofişıli başlamış bulunmakta. Sabah fizik sınıfındayım, sınıf sıcak tabi. Her zamanki gibi sabah derslerine geç girerim bilirsiniz. Tabi yaz okulu olunca geç kalınan her dakikada bi konuyu kaçırma riski var. Kaçan ders kaçmıştır diyerekten diğerlerine odaklanmak lazım haliyle, sıcakta ne kadar odaklanılabilirse tabi.

Fizik bitişinde tanıdıklar bulunaraktan yemek yeme safhası da atlatıldıktan sonra diff teyiz. Yine bir tanıdıkla sınıfa girişi yaptık, ama herkes inek öğrenci mode on, tüm sıralar dolu. Bizde arka sıradakiler mode on :D Zaten arkaya geçerdik, sebep oldu sıraların dolu olması. Neyse efenim şimdi bu diffte önceleri hocanın anlatışını tam kavrayamadık, zaten sınıf düz, hoca da en altlara yazıyo, koptuk gittik teheey.. Tenefüste dedim hocam naptınız herkes uzun değil alt kısımlara yazmayın, ama yooök yine aynı, bide tahtanın bi sağını bi solunu kullanıyo, bi bakmışsın eski yazdığını değiştiriyo falan, sıkıntılı tahta olayı hocam. :D Hakkını yemeyelim sonraları alıştık kendisine, ilk sınav yapmasa da sonraki sınavlarda gayet güzel bi şekilde hazırladı bizi, fantastik sorular çözdü. Kafa bi insandı kendisi, çok sigara içerdi ama, zararlı içmeyin hocam dedim de hala içiyor :D Neyse ben üstüme düşeni yaptım.:p


12 Temmuz 2012, perşembe; diff 1st midterm günüsü. Yine çıkmış soruların hepsini bitiremesem de bi iki arkadaşla brain storm yaparaktan diyoruz "tamam yheaa, kaptık biz bu işi bu kadar çalışma yeter". Zaten bakıyoruz geçen dönemin sorular çerez gibi kolay kolay.( Dönem içinde gram çalışmayıp , finalde körv almayı başaran ben- nasıl o kadar çok aldım ben de şaşırdım- cc alan kafama diye içimden geçirmedim değil tabi) Ne kadar zor yapabilirler ki diye de düşünerekten sınav yerine gittik.

Hmm, sınav çıkışı.. Ne kadar zor yapabilerler ki ? Dönem içinden daha zor yapabilirler mesela ? Ki öyle de oldu, güzel sorularla gelmiş zibidiler. Çıkışta hemen bi kamuoyu yoklaması yaparaktan sınav zorluk derecesini de sordum insanlara. Bazıları zor dedi, bazıları kolay. Hele bi ikili var ki, yök efendim çok kolaydı çat çat yapıcaktın az daha çalışcaktın falan filan.. Yok efendim yarım saat öncesinden çıktık o dereceydi.. Yök artık löbran dedim. Nese sınav zordu, körv 60 üstünden 35 çıktı zaten. Kolay diyen ikilimizde körv almışlar gördüm.. -_-" Niye fake atıyosunuz arkadaşım ? :D

Oef sınav sonuçları olsun, diğer sınavlar olsun bu yazı çok uzar böle anlatırsam, özete girişiyorum.

İkinci sınavda da 20 puanlık singular point olayını sormaları çok kişinin canını yaktı, körv 30 çıktı( 60 üzerinden yine). İşin kötü tarafı, 60 üzerinden olan sınavda diyelim ki 40 aldın; 100 üzerinden 20/2= 10 puanın gitmiş oluyor, yani her kaybettiğin 2 puan 100 üzerinden 1 puanının gitmesine sebep oluyor. Zaten dersi katalog yapıyorsunuz, 90 üstüne aa veriyosunuz bari bonus soru koyun, ne bileyim 90 üstünden yapın sınavı. Ama yapmazlar öyle işler tabi. Neyse efenim, finali de atlatıyoruz, körv 80 üstünden 42 ; geriye objectionı kalıyor..


11 Ağustos 2012, Cumartesi; 106 finali ve diff objectionı var. Objection 11 de başlıyor, sınavda 12 de bitiyor.

Sınava giriyorum, saat 12 oluyor ve asistan ilk benim kağıdımı alıyor. Çıktığım gibi matematiğin yolunu tutuyorum.

Matematikteyiz. Hocaları sınıfın dışında tam giderken görüyorum veee;

-Hocam kağıdıma bakıcaktım ama ?
+Aaa olmaz ama gidiyoruz 1 saat geçti.
- Sınavdan yeni çıktım hocam 106daydım.
+ iyi hadi bakalım çabuk bak, hangi sınıfta girmiştin?

Kağıdımı buluyoruum, ve iki yerden puan gitmiş. Convergence bulmam gereken yerden 3 puan gitmiş, ona itirazım yok, anlık dikkatsizliğime gelmiş. Fakaaat;ilk sorunun b şıkkına direk sıfırı çekmiş o soruyu okuyan hocamız.  Ve ben de 74 alırsam 90 puan toplayıp AA'yı sapına kadar hakkediyor olucam.

-Bu soruda gidiş yolum doğru hocam niye bu kadar kırılmış?
.... Soruyla ilgili konuşmamız olduktan sonra, bi ara hoca gidiş yolumun yanlış olmadığını farketti. Elinde cevap anahtarı yoktu o sırada.

- Hocam arkadaşlarla konuştum sonucum doğru
+ Bakalım bi cevap kağıdına neymiş. ( Çantadan hemen cevap kağıdını çıkarır ve bakar.. )
+Sonuç doğru, o zaman napıcaz artı 6 puan daha vericez. Bu kadar nası yükseldi yea, aferin. :D ( hoca da güldü burda :D)
+ Bi de tahtanın alt kısımlarını görseymişsin neler alıcakmışsın haha ( En arkaya oturduğum için hocayla olan bi muhabbetimizden gelen bi espri)

Diğer bir hoca da katıldı hemen, " Aferin 80 alan yok gördüğümüz en yüksek kağıtlardan biri oldu bu kağıt kaç toplamış oldun şimdi?"
 "91.5 topladım hocam :D"
" Artık aa gelir o zaman :D "

 FFFFUUUUCCCCK YEEEEEEEAAAAAAHHH !!!!  Sonuç doğru didim ama ben di miiieeeğğ :D 80 üstünden 77 alaraktan, bu derse de bi nokta koyuyorum.


Şimdiiii; gelelim asıl meseleye. Bi gün öncesine kadar sonucumu öğrendimde biraz üzüldüm gibi oldu. Ne biliym yani, 71 almış olsaydım bile kimse bana o dersi bize öğretildiği kadarıyla bilmediğimi söyleyemezdi bence. Eğer 10 sn geç kalsaydım objectionda kimseyi bulamıycaktım ve hakkım olan notu alamıycaktım. Eğer 71 aldığımda da bana aa vericeklerini bilsem, objectiona gitmezdim bile belki. O zaman gerçek aldığım notu da bilemezdim.

Burda not değil dikkatleri çekmek istediğim nokta. İnsanın yaptığı işi takip etmesi gerekiyor, çıkarılacak derslerden biri bu bence. Ne olacağı belli olmuyor.

10 saniye de olsa, insanın hayatındaki bazı şeyler anlık oluyor, ani değişimler geliyor.

Dün üzüldüğün olaya, bugün sevinebiliyorsun.

Sabrettikten sonra mutlu sona ulaşabilyorsun.


Ama ulaşamayabilirsin de, bilemeyiz..


Bu da böyle bir anımdır işte.Öle işte.

Bitirsek mi ki artık, felsefeye giricem yoksa. Girmiyim bence. Çok uzar.

-The End-

26 Eylül 2011 Pazartesi

Vay arkadaş 2 de olduk yaa..

Bu bir lise özlemi yazısıdır. ANAN ZAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA xD

Sakin, bu yazıda liseliler yok, zaman çabuk geçiyor, onu hatırladım sadece.

Daha dün lisedeydik, sırayla sınıflarımıza giriyorduk. Kazandığımız sınıf futbol maçı sonrasında sevinçten kalorifer kırıyorduk, tüm koridorun su dolmasına gülüyorduk. Pencere kırıyorduk, kapıları yerinden çıkarıyorduk. Yeri geliyor dolap kapaklarımızı söküp onlarla tetris oynuyorduk. 19 Mayıs gösterileri için stada giderken belediye otobüsünde halay çekiyorduk, staddaki kro kardeşlerin tişörtlerindeki yazılara gülüyorduk, bi "strong sexy" tişörtlü  kromuz vardı, hala anılarımızda.. :D

Her yazılıda oturma planı yapıyordık,  birlik beraberlik hat safaya ulaşıyordu . İmece geleneğimizi her yazılıda yaşatmaya çalışıyorduk. Diğer sınıflardan bulduğumuz soruların cevaplarını yazıp, fotokopi makinasında küçültüp tüm sınıfın kopya kaynağını yaratıyorduk. Hatta dersini dinlemediğimiz fizik hocamız, bizi şakalamak için tübitak sorularını yazılıda soruyordu, ilk sınav sonrası şaşkınlıktan tüm sınıfın kızlarının gözünde bir damla yaş görüyordum( laşsjkdfşdkfşalskdf bu çok komikti ya:D).  Hep ikinci sınavdan 100 alıyorduk, hoca da sözlü notumuza 2 tane 100 veriyordu. Sona yaklaşırken sınıfça test seanslarımız başlıyordu, her hocadan test çözmek için izin almaya çalışıyorduk. Sonrasında test çözen kesimin yanında arkada takılan batakçı team iş başına geçiyordu. Yeri geliyor Serdar Ortaç la öss bizi neden yoruyorsun deyip , Demet Akalın'la Güvender Soru Bankası'nda üç beş tur atıyorduk.

Yazları 92837993. geleneksel buluşmaları gerçekleştiriyor, kamplara gidiyorduk. Kampta çoğu yemeği yiyemiyor, aç kalıyorduk. Sabahları direk reçeli yiyerek glikoz ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyorduk. Patlıcan görmekten bay gelmişti, isyanlardaydık. Tek iyi yanı, zayıflamıştık, daha da zayıflamıştık. Akşamları pop müzikte istemesek de tavan yapıyorduk, eller havaya mode on ov yea. Denizdeki kandırılışım.. Nese bunu geçelim bence :D. Kaldığımız odayı temizliyorduk bide, aldığımız domestoslarla kendi temizlik standartlarımıza getiriyorduk odayı. Uyumak için odamıza geldiğimizde sivrisinek savaşları başlıyordu, ellerimizde terliklerle tavanda sivrisineklerden oluşan şaheser tablolar yaratıyorduk. Sivrilere karşı mücadelemizde o kadar çok Off sıkıyorduk ki cilt kanserinden gidebilirdik. Oda Raidden başka bir şey kokmaz oluyordu, uyumadan önce kafayı bulmuş oluyorduk. Sabahın köründe kalkıyorlardı, beni uyandırmaya çalışıyorlardı. Telefonum yanı başımdayken ben horul horul uyuyordum ama odadaki herkes alarmıma lanet ediyordu( hoho ne uğraşırdınız lan beni kaldırmak için şaskdf:D:D ). Kahvaltı için önce sıraya girer gibi yapıyor, sonra tanıdık bulup hep kaynak yapıyorduk. Sonra ver elini deniz, güneş, kum..

Kışın kar yağmasıyla gelen sevincimizle kar topu savaşı yapıyorduk. Kardan heryerimiz ıslanıyordu; tüm eldivenler, bereler, atkılar ve montlar kendisine kalorifer üstünde yer bulmaya çalışıyordu. Okulumuzun arka tarafında Öğretmen Evi'ne doğru giderken eğimli bir bölge vardı, poşetlerle ordan kaydığımızda görülürdü. Kaloriferler çalışmayınca tatil oldu deyip okulu kapatıyorduk. Bi keresinde kaloriferhaneyi bozma girişimlerimiz olmadı da değil. Becerememiştik ama olsun, en azından şansımızı deniyorduk her seferinde. Gerçi kalorifer bozulmasa bile yine de okuldan gitmek için sebep buluyorduk. Okulun çıkışındaki güvenlikçi abinin bizi durdurma girişimleri de hep başarısızlıkla sonuçlanıyordu.

Those were the days.. Daha dün yaşamıştık bunları. Dün lisenin ilk günüydü. Dün lisenin son günüydü.

Dün çok çabuk geçti; ama 'dün' çok güzeldi.

O değil de spoiler olucak, sürekli dün deyince çok saçma bi kelimeymiş gibi geldi dün. Neden dün demişler ki ?

        Spoiler bitti.

Dün de ..

7 Ağustos 2011 Pazar

İkiyüzonbir !!!!2!!!!1!!!!1!!!!ikibirbir!!211!!

    02: 46
Sunuma 7 saat 14 dakika kalmış ve hala ezberleyememiş durumdayım, sunumda tam hazır değil daha.Henüz uyumadım, sabahleyin erken kalkıp okulda sunumu tamamlamam gerekiyor. Neden peki evde hazırlayamıyorsun? Evdeki internet cortlamış olmakla beraber power point 2010 um yok, evdeki 03 model power point sunumun tüm ayarlarıyla oynuyor da ondan. O değil internetim niye gitti şimdi yani, hayır daha fizik ödevi yapıcam. Yani boş işlerle uğraşmıycam, vatana millete hayırlı işler yapıcam. İnternetim neden CORTLADI? Nese sakinim, aslında değilim ama yapıcak bişi yok, bari sunumu ezberleyeyim.

05:00
İnternetim hala gelmedi, biraz ezberledim gibi ama sunumu. Hala hazır hissetmiyorum kendimi ama. Nese artık az da olsa uyusam iyi olucak düşüncesiyle bilgisayarı kapatıyorum.

08:00
Annem çağırıyo. "Hadi kalk annecim", acıyarak çağırıyor ama gözlerinden belli. Ona kalsa akşama kadar uyandırmıycak ama durumu biliyor tabi. Nese gözlerim yanarak kalkıyorum. Zaten ondan önceki gün de 4 saat falan uyumuşum, bu da göz yani bi şekilde o da kendisini ifade edicek. Güç bela kalkıp okula go go.. Pöeğf -_-'

09:00
Neyseki 15 dk da hazırlanıp okulda erken gidebildim, sunumu tamamlarsam bi kez de olsa power point le yapabilirim belki sunumumu düşüncesi var. 9:32 civarıyla sunumu tamamlamış durumdayım, son bir kez daha sunumla deneyeyim diyorum. Deneme 1 bitiyor amma velakin arkadaşlarım son beraber bir sunum yapalım gel buraya diyorlar. Kimyaya doğru yol alırken uykudan ziyade cin gibi gözlerim açık durumdayım, deli gibi yanıyor ama gözlerim. Nese dayan şampiyon, yes you can? Yemezler bu sözleri, kandıramıyorum pek kendimi.

10:30-11:30
Tahminlerime göre bu saat aralığında yaptık sunumu, yapmaz olaydık. Çok deli heyecan yaptım, kendimde değilim orası ayrı zaten. Sunuma başladım, böyle bi ter bastı, kalp atışım hızlandı, bi yerde ne söyleyeceğimi hatırlayamadım (WTF!). Öle kaldım yaa, dondum resmen beynim durdu.Hocaya sordum "hocam Also dediğim yerden bi daha başlasam?", başladım ama lanet yine aynı yerde kaldım FUUUUU!!!!! "Hocam yapamıycam..", gelen cevap" İstediğin yerden başlayabilirsin sorun yok..", ardından gelen espriler şakalar komiklikler " Film çekiyoruz gibi oldu başla durdur devam(haha hehe lol löl..). Sunumun geri kalanında nası bi free stayla yaptım anlatamam. Bi şekilde bitti sunum ama ben daha beter bittim. Rengim atmış zaten bir arkadaşımın gözlemlerine göre. Onu geçtim kendime hiç yakıştıramadım bu sunumu, yani tamam kendimi hazır hissetmiyodum ama o kadar saat çalıştım hani, ne biliym kendime aşırı sinirlendim. Nasıl unuturum ya, o değil kafam durdu orda, cidden o durma olayını yaşadım, hiç güzel bi durum değilmiş. Nese geçti gitti.Geçti. Yani esas kelime 'geçti' evet. Önümüzdeki sunumlara bakıcaz. Bir 'yapıcak bişi yok' vakası daha.

Ondan sonraki sunumda, önceki sunumda batırmış olduğum için önyargı var hocanın kafasında tabi, debate de olsun onu geçtim reaction paragrafında bile en az puanı alanlardan oldum.Onu da geçtim niye herkesin informative mailine cevap atıyosunda bana atmıyosun? Vay arkadaş yaa.. Bide o kadar kötü değildi be yazım ona üzülüyorum. Nese bu da geçti. Hepsi geçti zaten de.Öle işte.



Aslında olay şu ki bu dersin içeriği olsun, amacı olsun aşırı bi ikilem var bu derste. 211 de neymiş efendim öğrenciler sunum yaparlarmış, konuşma yetenekleri gelişirmiş. Yahu insanların konuşmasını geliştiricek hiçbir şey yok bu derste. Bi kere sunumları ezberlemeyin, eğer ezberlediğiniz anlayacağımız hareketlerde bulunursanız( ses tonunun cümlelerde aynı olması gibi, sürekli ileri geri giden bir el de olabilir bu, tavana bakarak konuşmalar ya da vs vs gider bu) acımadan kırarız puanınızı diyolar. Ama gelin görün ki bu sunumlara ezberlemeden çıkan yok. Nerde kaldı speaking skills? Bide gördüm ki daha iyi ezberleyen daha iyi not alıyo bu derste. Ezber yeteneğiniz varsa yırttınız. Ben free style yaptım da noldu? Hani ders konuşma yeteneğimizi ölçüyodu canım ha ?

Bide onu geçtim ilk debate de yine free style yaptım. Sonra dedim ikincisinde çalışıp gideyim belki sonuç değişir. Kağıda yazdım söyleyeceklerimi amaa cık, aynı notu aldım. Yani neye göre puanlıyosunuz canım benim?

Sonra diyolar ki sunumda siz konuşurken arkada herhangi bişey olmasın, seyirci ona dalar sizi dinlemez. Haklısınız tamam, ama sonra bakıyorum biri sunumda konuşurken boşluk koymamış, arka plan öle açık kalmış falan; ama bi de o kişinin görsellerden aldığı nota bakıyorum 5/5. Biri bana bunu açıklasın.

Neyse bir şampiyon olarak sakin olmalıyım.

Sonraaa -evet daha bitmedi- sınıfımızda deli gibi konuşabilen bi çocuk var. Çocuk bildiğin free sıtayla olsun sunumda olsun rahat rahat çıkıyo konuşuyo. Hatta o konuşunca moralim bozuluyo bu ne lan böle diye. Ona niye hoca az veriyo sürekli ona da anlam verebilmiş değilim. Ha sanane diyebilirsiniz. Tamam da burda bi haksızlık var yarın bi gün bize yapılmıycağı anlamına gelmez ki gayet bana da oldu gibi. Yani diğer insanlar oooh biz yapıyoruz kafa raad hoca çok puan kırmıyo tadındayken neden benim fazladan puanlarım gidiyo? Üstüne bide finalde çok puan kıran bir hoca geliyormuş.Vuhuuu her şey çok iyi muhteşem laylay loyloy yaşasın.

Şimdi ben çok iyi sunum yapıyorum muhteşemim de demiyorum ama beni orda profesyonel değilsiniz biliyoruz ona göre notluyoruz deyip de, her şeyi profesyonelmişim gibi anlatmamı bekliyosanız daha ne diyim ben size. Benim anlamadığım nokta o. En azından bari her şeyi muhteşem yapın istiyoruz deyin de üzülmiyim böle.



Çok sakinim. Önümüzdeki derslere bakıcaz.

Yapıcak bişi yok.

15 Mayıs 2011 Pazar

Şenlik var dediler geldik

     Sabırsızlıklan beklediğimiz ODTÜ Şenlikleri, oh yes.

     Bekledik de ne oldu a dostlar; hava muhalefetlerinden ötürü şenlik yalan oldu. Gerçi yağmur yağıyo diye napak coşmayak mı kankalaaar? :D Tabikisi de eğlendik coştuk yaani. Gelen gruplarda pek süper değildi ama şenliğe konserler için mi geliyoruz ki? Şahsım adına gayette ortam için şenliklerde durduğumu söyleyebilirim. Konseri izliceksem zaten en öne geçip müziği eskitirim, ağlatırım son tahlilde. Zaten öyle çok dinlemek istediğim sanatçılar da gelmiyo şenliğe, o zaman ortam rulez yeaah. Şimdi gelenlerinde şarkılarını ezbere bilmiyoruz ama o da sorun değil, nasılsa firiii sıtayla yapıp sözleri de uyduruyoruz, yeni danslar icat ediyoruz, şenlik budur kamooaağn :D

     Geçen seneye göre kıyaslarsak geçen seneki şenlik muhteşem ve ötesiydi tabi orası ayrı. Zaten hazırlıktık kafa rahattı (şimdi de kafa rahat amma velakin hazırlığın raadlığı bir başka be), hava güzeldi, sabahtan akşama kadar bi Mt'nin müzüklerinde bi radyoda koppa koppa mode on sıtayla idik. Gece ODTÜ'de kalmanın eğlencesini de yaşadık, sabahın 4 üne kadar üçyüz beşyüzden damat halayına, kolbastısına, ankara havasına her türlü müzükte koptuk, ardından çatımızda kahvaltımızı ettik falan, iyiydi yheaa. :D

     Şimdi efendim bu sene gelenler Mfö, Grup Yorum, Kurban ve Mirkelam. Yürekler dayanmaz evet iğrenç. İğrenç diye de şimdi oturup ağlayak mı yani. Şenlik arkadaşım yeaa; coşucan, kopucan, yerinde durmiycan, zıplıycan çünküü şenlik sonrası bomba gibi finaller var ohş. Adamlar seni yerine oturtcak nasılsa. :D

     Şenlik değerlendirmesinde Mfö'yü hava muhalefetlerinden ötürü es geçtim a dostlar, ama iyi grup lafımız yok.

     İkinci gün mumlarla devrim yazıldı (geçen sene 3.gün yazılmıştı sanırımsam),biz de m harfine katkıda bulunduk, olay çıkmaması ODTÜ'ye yakışır oldu. Grup Yorum hakkında da yorum yapmıyorum. :D Halay çektik falan teteey teey..:D

     Bide ne kadar çok kurban seven varmış vay arkadaş yaa. Ulen sahnede kurban kim diye sorsalar anlamıcaktık bi ara. Ön sıralarda sanırım liseliler vardı sürekli sahneye atlayıp durdular. Arkadaşım bu kadar mı lise terksiniz oeh ya. Hatta bi ara solistin elinden mikrofonu aldılar. Sahneye atlayanlar söledi şarkıları, solist ortalıkta öle dans etti o derece yani. Gerçi sesleri beklediğimden iyiydi şarkının içine etmediler ama iyice cıvığını çıkardılar be hacı.

     Mirkelam'la koşma olayı var bide. Mirkelam çıkış şarkısı olarak her gece yi seçince insanlar şaşırdı birden tabi. O şarkıda devrimde koşan tayfayı canı gönülden alkışlıyorum, tebrik ediyorum; çok iyilerdi yheaa.:D Biz üst taraflarda olunca inemedik içimde kaldı böhüü. Neyse bizde yukarı taraflarda eğlendik, coştuk. Bu arada Mirkelam da şarkıları pek söylemedi gibi sanki? Biz söyledik sürekli ve zaten kendi de dedi biz burda olduğumuz için değil siz kendi kendinize de eğleniyosunuz diye. En azından kabul ediyo bu da bişey. Şarkılardan sonra eğlenen insanları görünce sürekli "Bizim böyle çok şarkımız var" demesi de beni benden aldı, sanki muhteşem şarkıları var; onu geçtim kendisinin olmayan şarkılardan da yararlandı yani. O kadar kalabalığı da bi daha görür mü bilemiyorum. Bi ara playback olaylarına girişti gibi oldu, i gotta feel it çaldı falan.. En  iyi kısmı "aşkımsıııın çikolataa aşkımsııın limonataa"  idi sanırım. Çikolatayı kızlar, limonatayı erkekler söyledi hoş oldu gibim ama limonata kısmında standyumda maçtayız gibim hissettim.:D

     Öle işte.

     O değil de bu alkol olayını çok karıştırdılar. Herkesin alkol zevki ayrıdır, şo şo alkolü alır, bu o alkolü alır kimse kimsenin alkolüne karışamaz.

     Fakaat insan gibi ağzınızla içmeyi bilin şu zıkkımı, eyyormam bu kadar.

15 Şubat 2011 Salı

Guitar Hero Bağımlısından ..

   - Yeaay Yeeaaah !! -

   Bundan bilmem kaç sene önceydi.. Sıcak bir yaz gününde lise arkadaşlarıyla geçen bir günün akşamına doğruydu(ilginç bir cümle oldu evet). Günün verdiği tatlı yorgunlukla ne yapacağımızı düşünürken, arkadaşın biri (cidden kim hatırlamıyorum) guitar hero fikrini çıkarmıştı. Aferim o kişiye. Lise arkadaşlarımdan biri, soruyorum sana; mutlu musun beni bağımlı yaptın, ha !?! Çok zor günler geçirdim, haftada 3 kere guitar heroya gidilir mi arkadaşım ya (Kriz zamanlarında 4 kere gittiğim de olmuştur). Her gidişte de en az 2 saat. Artık gelecek adam bulamıyodum benle, zorla ikna ediyodum insanları. Evet, itiraf ediyorum. Kendime yeni kurbanlar arıyodum. Daha önce gitar hiroya gitmemiş, hevesli insanları kendime kurban seçiyordum. Bi etkinlik yapalım denildiğindeki diyalogu açıklıyorum:
(b: ben oluyorum haliylen)
x : Ne yapsak ki ya?
b : Ya gitar hiro ya gidebiliriz aslında.( o sırada olası olumsuz cevaplara karşı gh yi ballandıracak yöntemler için hazırlanırım)
x : Oynamadım daha önce onu ya, nası bişi?
b : Çok eğlenceli ya, notalar geliyo tuşlara basıyosun falan, gel gidelim kesin beğenirsin.
x : Hadi bi de onu deneyelim ya.
( Ve amacına ulaşmış iç kahkaha : "Nihoohaahooohaaa" )

 Böylelikle onları da bağımlı yapıp, onlar bu illetten bıkana kadar bi süre daha idare edebiliyordum. Ama neden onlar bırakabiliyordu da, ben bu illetin yakasından kurtulamamıştım? Nedeeğn? Bi ara kimse gelmiyo diye annemi götürücektim.Ayrıca oraya verdiğim parayla eve 193875385 tane gitar hiro seti alırdım heralde.
   - spoiler -
Daha çok itiraf görmek isteyenler için geliyor: http://www.itiraf.com/
   - spoiler -

   Neyseki artık o günler geride kaldı. Gerçi sabahtan gitsem akşama kadar oynama kapasitem var hala, hala sürekli gidesim de var. Sadece kendimi engellemesini öğrendim. Bunu başardım, evet. "Yes, i can" sloganıyla yola çıkıp, gh illetini kontrol etmeyi başardım. Artık hayat daha normal. Etrafta sağda solda uçuşan yeşil, mavi, sarı, turuncu ve kırmızı renkleri görmüyorum. Aman Allah'ım görebiliyoruuğm !!1!!birbir!1! ( Ne diyorum ben yea. )

   O değil de, Guitar Hero gerçekten güzel bir oyun. Yani sana karşıdan notalar geliyo; gitarla bateriyle mikrofonla alakası olmayan bile eğlenebiliyor. Ama gh oynanıcaksa adam gibi bi guitar hero cafe de oynanması taraftarıyım, yoksa  dışarıdan farklı sesler gelirse oyunun tadını alamıyosunuz. Üstelik yeni başlayıpda hardda, expertte çalmaya çalışan arkadaşlarımı duydum; oyunu beğenmedik, çalamadık dediler. Yani sen direk expertten bodoslama dalarsan tabi çalamazsın. Sonra da yok efendim oyunu beğenmedik, cık cık cık. Bugüne kadarki kurbanlarımın hepsi bu oyunu beğendi, şahitlerim var.:D

   Guitar Hero 2007'de United States'de piyasaya sürülmüş bi oyun ama bizim ülkemizde son iki yıldır yaygınlaştı diyebiliriz. Ayrıca Guitar Hero'nun benzeri olan Rock Band var. Şahsen ben Gh'nin görünümüne alıştıktan sonra, Rock Band'din dikdörtgen şekilde gelen notalarını pek alışabilmiş değilim. Rock Band hayatımızdan çıksın gitsin istiyorum. Bide Rhcp'den şarkı koyuyolar, oynayası geliyo insanın ama o notalarla ıı cık. Şahsen ben sevmiyorum. Bundan başka Guitar Hero gibi ama sadece bigisayar için olan "Frets on fire" var, ama Gh'den sonra o da basit geliyor. Bilgisayara yüklemem için tek neden bünyesinde çok fazla şarkı bulundurmasıydı ama şarkılarda oyunu kurtaramadı malesef, Gh foreva deyim ben size. Oynayalım, oynattıralım. :D.

gh için ideal klavye tutuş şekli
   Bilgisayarda Gh oynıcaksanız da klavyenizle bir bütün haline gelmeniz gerekiyor. Klavyeyi kucaklayaraktan tuşlara basmanız daha kolay oluyor ve sanki elinizde Gh'nin gitarı varmışçasına çılgınlar gibim oynayabiliyorsunuz. Yalnız notalar hardda çok hızlı gelmeye başlıyor ve klavyeye o hızla basamıyorsunuz, o biraz üzücü bi durum. Yoksa ben gayette hardda çalıyorum yağni. Bilgisayarın sapıtması sonucu yaptığınız tüm rekorlar silinince şok geçirebiliyosunuz bide benim gibi. Bunun dışında bilgisayarda da eğleniyorum şahsen ben. (Ağır Gh ci detected )

   Şimdide Guitar Hero oyun elemanlarına bir göz atalım.

   Elektrogitar : Solo gitara karşılık geliyo da diyebiliriz. Mesela nothing else mattersın başındaki gitar gibim. Elektroyu expertte çalması yeterince zor bence. Gh'de elektroya çok geçmeyen biri olarak bazen hard a geçiyorum beni kesiyo. Bide ben oturarak çalamıyorum; ayakta geziyorum dolanıyorum, arada çalarken pogo falan yapıyoruz (asdfghjklşi) daha eğlenceli oluyo, deneyin. (13 yaş altı denemesin, pogo yaparken gh odasında duvara çarpanlar, kafayı gözü yaranlar oluyor sonra)

   Bass gitar : Elektroya göre daha kolay. Elektroda parmaklarınızı hızlı hareket ettirmek zorundasınız ama bass da bu daha az. Elektronun hardında zorlanırken bass ın hardında çok zorlanmıyorum, ordan çakın durumu. Yalnız Gh Metallica oynıcaksanız bass a geçmeyin; sadece düz çizgilerden geliyor, nota basmaya gerek kalmayınca sıkıcı oluyo hani.

   Bateri : Uuu beybi. Gh'nin baterisi çok eğlenceli. Tabi ilk başlayanlar için ilk başlarda zor gelebilir fakat alışınca kopamazsınız. "Gerçekten zevkliymiş bateri yeaa" dersiniz(diyenler var şahidim:D). Üstelik gerçek bateriye biraz benziyor diyebiliriz. Kapalı hihat, kick ve trampet i aynı zaten. Yalnız expert + da bateri çalan insanı izlerseniz ağlarsınız. Çünkü ordaki insanın elleri artık görülmez hale gelir, coşagelmiştir. Bu insan mı diye düşünmeye sebep bile olabilir.(bide o baterinin gerçeğini çalan piskoları düşünün, saygı duyuyorum:D). Bateride bagetin elden uçup gitme olayı var bide.Hem expertte çalarken üç beş nota kaçırınca hemen kırmızı renk oluyosunuz.Bi  bakıyosun bageti alana kadar göçmüşün. Neyse ya kırmızı olsun nolcak yani sonuçta oyun oynuyoruz, raad olalım, öle işte. :D

   Mikrofon : Assolist sıtaylaağ. Gh'nin şarkı sözlerini algılama yeteneği yok. Siz orda "lala-lolo-bla bla" deseniz bile, eğer melodiye uyduruyosanız evritink iz ouğkey. Yalnız %100 le söyleyebilen olduğunu sanmıyorum, şarkının gerçek söyleyenini bulsak o bile expertte max %85 söyleyebilir bence. Ama söylemesi de zevkli bi olay. Örnek olaraktan, sesim muhteşem olmasa bile bikaç şarkıyı söylerken eğleniyorum. Kendini kaptırınca cidden sahnede gibi kopuyosun, çoğoş oluyor.

   Gh ile kalın a dostlar.( asdjknsölşdsfg çat diye de yazıyı bitirdim )

9 Şubat 2011 Çarşamba

Anime Çılgınlığı 3 - Bleach

   Veee vee vee Bleach !!
Bleach - ブリーチ 

   Mangasından sonra yayınlanan animeler arasında yine.Zaten animesi mangasını geçen bir animeyi izlemeyin, çok saçmalıyorlar, animeden soğuyorsunuz. Mangasını geçince olmuyor işte,izlemeyin, eğer öyle bi animeye denk gelirseniz hak vericeksiniz bana. Neyse efendim; Bleach mangasına 2001 Ağustos tarihinde başladı, televizyonda yayınlanması da 2006 yılında oldu. Tite Kubo adlı abimiz efsane olacak bir animeyi çeşitli nedenlerden ötürü batırsa da ( onu da anlatıcam, veyt for it ), severek izlediğim, bırakamadığım, hatta favori animemdir diyebiliriz.

   Animemizin konusu ise şöyle: Baş karakterimiz turuncu saçlı Kurosaki İchigo, ruhları görme özelliğine sahip. Şimdi anime zaten supernatural bi özelliğe sahip olduğu için " ööle iş mi olur yeaa" demeyin. Shinigami(Death God) ve hollow gibi ruh gücü olan kavramları görebiliyor. Shinigamiler yaşayan canlıların dünyasında(yani bildiğiniz dünya, ama animede world of living things olarak geçtiği için öyle yazdım) ortaya çıkan hollowları ortadan kaldırmakla yükümlüler. Bu görev için Soul Society( shinigamilerin kaldığı dünya) de 6.takım üyesi Kuchiki Rukia'yı görevlendiriyor.
   Derken günlerden bir gün; bizim İchigo Rukia'yı hollowlardan biriyle dövüşürken görüyor. Rukia hollowla başa çıkamayacak duruma gelince, İchigo'ya "Aileni kurtarmak istiyor musun?" diye soruyor. İchigo da zaten animenin başından beri sürekli birilerini kurtarma çabası içinde. Tabiki hemen atlıyor ve evet diye cevap veriyor. Rukia zanpaktou sunu (shinigamilerin katanasına zanpaktou denir) İchigo'nun içine saplıyor. Vee bi bakıyoruz ki, bizim dünkü paspal İchigo shinigami kıyafeti içinde elinde kocaman zanpaktou ile hollowla dövüşüyor ve yeniyor.
   Bu da İchigo'nun shinigami oluşunun hikayesidir işte.
Bleach - ブリーチ 
   Tamam iyi hoş, İchigo shinigami oldu amma, soul societyimizde Rukia'nın güçlerini geçici olarak İchigo'ya aktarıyor olması caiz değilmiş meğersem. Böyle olunca da Rukia'yı soul society e geri götürmek için Kuchiki Byakuya(6.takım kaptanı) ve yardımcısı Abarai Renji yaşayan canlıların dünyasına gidiyorlar. Rukia'yı geri götürürken İchigo onun idam edileceğini öğreniyor ve birden gaza gelip Byakuya taichoya(taicho, kaptan demek) karşı zanpaktousunu çıkarıyor ama Byakuya, İchigo gibi tecrübesiz bir geçici shinigamiyi anında yere indiriyor. İchigo da öle ağzı açık kalıyor animede. Byakuya'nın kendisine hangi ara saldırdığını bile anlayamıyor.
   Bizim herkesi kurtarmaya meraklı İchigo, Rukia soul society e götürüldükten sonra kendisini suçlu gibi hissediyor ve Rukia'yı kurtarmak için soul society e gitmeye karar veriyor.
   Bundan sonrasını anlatmayı düşünmüyorum,zaten 400+ bölümü olan animenin hepsini anlatırsam pek hoş olmaz. Zaten izlemek isteyen çıkarsa heycanını da kaçırmak istemem. Çünkü İchigo soul society e gidince Madarame İkkaku,Kuchiki Byakuya ve Zaraki Kenpachi gibi isimlere karşı dövüşüyor. Ekşın var yani animede, bi sonraki bölümde ne olcak diye bekliyosunuz. Severek izlediğim bölümlerdir, şiddetle tavsiye etmekteyim. Bi daha olsa tekrar izlerim.

   Yalnıız, buraya dikkat! Sizi Bleach'ten soğutmaya çalışan arkadaşlarınız çıkabilir, ama onlara tenezzül etmeyin piliiiz. Hatta arkadaşlığınızı kesin onlarla(yok o kadar da değil zuhaho).Onları da anlıyorum ancak, bikaç neden yüzünden Bleach gibi bi animeyi izlememek yanlış olur.
   Şimdii Bleach'ten soğutan nedenleri açıklıyorum o yea:
   1- Bikere Bleach'i izlemekten soğutan başlıca neden filler ların (ana konuyla tamamen ilişkili olmayan,bölüm doldurmak için yapılan bölümler) çok uzun bölümlerinin olması. Örnek veriyorum ; Bounto ların İchigo ile karşılaşması, Prenses Lurichiyo-sama' nın kurtarılması.Bounto ların hikayesi yaklaşık bi 50-60 bölüm sürdü, e insaf be Tite Kubo amcacım. Lurichiyo'nun kurtarılması 20 bölüm vardı, o bölümlerde de pek bi ekşın yoktu zaten.
İchigo'nun hollow maskeli hali
   E şimdi bu animeyi her hafta 1 bölüm izleyen vatandaş, gelecek hafta ne olacak, Bleach bu sefer kesin bomba gibi bi bölümle dönücek diye düşünürken ne buluyo? Bi bakıyo ki filler var, halaa Bounto larla uğraşıyolar. Haliyle insanın hevesi kaçıyor olabilir. Hadi bountolarla dövüşürlerken bi ekşın vardı anlarım; ama Lurichiyo'nun kurtarılamya çalışılması nasıl manasız saçma bir filler dır ? Ya Aizen-sama( soul society'i kazık atan shinigami) ile dövüş sahnelerini beklemişim, sabahtan akşama kadar Bleach izliyorum ki o bölümler gelsin. Heycanlıyım yani. Ben o dövüş sahnesi için beklerken bi de ne görüyorum ?!? Araya Lurichiyo denen ilkokul bebesi yaşındaki kızı, japon shinigami aşiretinin içindeki alaverelerden kurtarmaya çalışıyolar. Tam bir hayal kırıklığı yaşadım o bölümlerde böhü:(.
   2- Bleach'teki inanılmaz kronoloji hatası. Yahu, adamlar kılıçlarını çekmiş, kimin ölüp kimin kalacağı belli değil, insanlar bunu merak ediyo. Ama sen napıyosun? Gidiyosun dövüş sonrası olduğunu anlayabileceğimiz bölümü yapıştırıyosun. Tamam, yani hemen hemen ana kahramanın ölmeyeceğini çakıyosun da, niye hemen o bölümlere geçiyosun.Nedeeeeğğn ?!?!

   Ahh Bleach aah.. Efsane olucaktın o asıl senaryonla da işte ..
   Ara ara saçmalıyosun, öyle güzel bi animeye o saçmalıklar yakışmıyo, göze batıyor direk yani.    

   Neyse; bikaç karakterlerin kendimce bi değerlendirmesini yapmak istiyorum ayrıyetten.

İchigo Bankai 
   Öncelikle esas oğlan Kurasaki İchigo'dan bahsedeyim. Bu zibidinin insanları kurtarmakla ilgili ciddi problemleri var bence. Dövüşlerde hep gaza gelmek için mutlaka aklına birilerini kurtarma fikri geliyor. Örnek olaraktan; " Rukia'yı kurtarmalıyım.", " Orihime'yi kurtarmalıyım.", " Karakura şehrini kurtarmalıyım.". Çocuk böyle gaza gelerek günün sonunda galip gelen isim olmayı başarıyor, tebrik ediyorum kendisini.
   Birde İchigo'nun yeteneklerinin gelişme hızı gözden kaçıcak gibi değil. Shinigamilerin öncelikle zanpaktou larının ilk salınım aşaması (shikai), birde ikinci salınım aşaması (bankai) vardır. Bankai aşamasında shinigami en yüksek gücüyle dövüşür ve normal zanpaktosundan farklı bir görünümü vardır. Bizim bu İchigo'nun bankai aşamasına erişmek için uğraştığı sahneleri heycanlı heycanlı gösterdiler; sonra da bankai aşamasını şatafatlı bişey beklerken, bide baktık ince bi kılıç -şok etkisi-. İchigo da bankai aşamasını görünce bi şaşırıyo ama sonradan özelliğini anladık kii, ilk bakışta kıymetini bilememişiz meğersem. Bankai konumundayken rakibine göre çok daha hızlı hareket etme özelliğine sahip oluyor ve bankai sız haline göre "Getsuga tensho" ları (getsuga tensho İchigo'nun zanpaktou sunun saldırısının adı) daha güçlü oluyor.
   Bu sırada İchigo'nun içinde ne alakaysa hollowsu bi oluşum var. Ne zaman İchigo ölcek gibi olsa, bu hollow onun yerine geçip çılgınlarcasına karşıdakine saldırıyor. İçindeki hollow u bilen İchigo'da ilerleyen bölümlerde görüleceği üzere Hirako Shinjii ile karşılaşıp, bu hollow u kontrol etmeyi öğreniyor. Eğer İchigo'yu yüzünde maske ile görürseniz ondandır. Maskeli halinin de başka bi havası var bence.


   İkinci isim -aslında kalbimdeki yeri birinci olan- İchimaru Gin. Canım benim ya, onun olduğu bölümleri daha da bi seviyorum. İchimaru gin <3. Evet İchimaru'nun gerçek hayatta olanından varsa istiyorum bi tane. Şimdi bu Gin nası bi karakter derseniz, resimde de görüleceği üzere lila saçlı, gözlerini pek göremediğimiz ama sürekli gülen, ağzı kulalarında, kavga ederken bile şaka yapıp dalga geçen bi tipleme.
   -spoiler-
 Rukia idam edilmek için götürülürken İchimaru ile karşılaşır, diyologun içeriği şöyledir ki:
  İ: Seni ve arkadaşların kurtarabilirim.
  R: Gerçekten mi ?
  İ: Şakaaa .... :D
  (Ve R ölece ağzı açık mal gibi kalır. asldkjflaskdmflsamdflk :D )
   -spoiler-
   Evet görüldüğü üzere Gin<3 çok şakacı bi insan. Canım benüm.
   Ayrıyetten Aizen-sama ile soul society i terketmiş bi insan. Aizen-sama nın sağ kolu gibi bişey. Ama yine ilerleyen bölümlerde görüleceği gibi, Aizen'i en sonunda kılıcıyla haklama girişimlerinde bulunuyor.( 307. bölümde ağzınız açık izleyebilirsiniz.) Ve görülüyor ki, İchimaru Gin, tam bir cin. Resmen çakal. Dedim İchimaru böle bi çakallık bekliyodum ama izlerken resmen oha falan oldum yani (evet iğrencim :D). Bi baktık İchimaru yıllardır milleti zanpaktosunun içeriği konusunda kandırmış. Vay canısınaa dedim.

   Ayrıca animede İchimaru'nun gözlerini birkaç defa görme şansına sahibiz. Animenin başında bi ara gözlerini çok az açık görmüştük sanırım(başı dediğim yaklaşık 30 lar sanırım ama 400+ bölüme göre başında sayılır). Şunu farkettim kii, o sahnedeki gözler kahverengi idi.Artık animede akşam olduğu için, ışığı düşünüp de mi öle çizdiler bilemem. Eğer sonradan göz rengini değiştirdilerse Bleach'teki inanılmaz mantık hatası diyebiliriz. Gerçi değiştirdilerse bile bu hali çok güzeeğl. Yalnız o sahnede bu kadar açık değildi gözü; daha doğrusu 297. bölüm idi gözünü bu şekilde hiç göstermediler.Neyse ben gözlerini gördüm, içimdeki İchimaru sevgisi bi kere daha doldu, taştı. Ağzım açık kaldım, sahneyi bi daha bi daha izledim. Çoğu kişi beğenmese bile ben çok beğendim, aşık oldum hatta. Ve işte o gözler (rengi süper uu beybii :D)
   Şimdi bu altındaki yazıdaki espriyi sanırım anlayabilirsiniz asdfksdfmgşldfgö çoii bence. :D
   Ek olarak tam İchimaru dolu bölümler izleyecekken, benim 308 den sonraki bölümleri bulamamam da beni çileden çıkarmıştır.
   Ağlıcam, böhü:(. Ama o bölümleri bulucam, kararlıyım.


Ulquiorra  Shiffer - Cero
   Üçüncü karakter olaraktan da seni seçiyorum Ulquiorra Shiffer. Bu Ulquiorra animeye girdiği anda hemen gözünün rengi dikkatimi çekmiştir. Benim deyimimle cami yeşili renginde; zaten o rengi severim, dedim çizen insana burdan tebriklerimi yolluyorum, eline sağlık yani. Ulquiorra 4 numaralı bir espada olup( espada hollowların baya baya baya gelişkin ve insana benzemiş hali ) güçlü bi kişilik. Üstelik espada ların silahlarından biri olan "cero" su da yeşil renk. İchigo ile dövüş sahnesininde bence kendisine haksızlık etmişler. Çünkü İchigo bunu yeniyo ama saçma biyerden bağladılar yine. Şöyle ki; Kurosaki İchigo'yu tam göğsünün ortasından geçen cero ile öldürmüşken, Orihime'nin "Kurtar bizi, Kurosaki-kuuun " nidasıyla, içindeki hollow uyanıyor yine, ama bu sefer ne uyanış. Bilinci kapanmış bir şekilde Ulquiorra'ya saldırıyor ve baya da güçlü saldırıları oluyor. Ondan sonra İchigo kendine gelince her ne kadar ben bu şekilde kazanmak istemiyorum diye bağırıp biyerlerini yırtsa da, Ulquiorra o şekilde harcanıp gidiyor.
   Birde bu Ulquiorra'nın iki kere resurrection geçirebilme özelliği var. İlk değişimden itibaren gözünün altındaki siyahlıklardan ötürü biraz emolara benzese de, o karakterin kendine özgü bi havası var, biz öyle kabul ettik, o şekilde sevdik onu. Kalbimizde yaşıyor, rest in peace, kim vurduya gitti resmen.
   Ayrıca Ulquiorra'ya benzemek için yüzümü beyaza boyayıp, gözümün altına yeşil çizgi çekme girişimlerinde bulunabilirim. Cosplay sıtayla o yea.

   Aslında tüm karakterler hakkında söylecek sözüm var ama yazı bayaa bayaa uzayabilir kanımca. O yüzden Bleach yazısı altında bu üçlü olsa yeter. Gaza gelip tüm karakterler için ayrı bir yazı yazarım belki.

   Genel değerlendirme olarak Bleach doğaüstü ögelerin işlendiği, zanpaktouların havada uçuşup sizi acaba kendoya mı gitsem diye düşündürten, yeri geldiğinde komik sahneleri olup güldüren hoş bir anime^^.
   Tabiiki de izlenmesini tavsiye etmekteyim.


   İnternetten izlemek isteyenler için önerebileceğim siteler (bölüm 308 e kadar) :

   http://www.bleachget.com/
   http://www.animekritik.com/